Soru

Hıristiyanlara İslamiyeti tebliğ

Hıristiyan bir kimseye ilk önce izah edilmesi gereken meseleler nelerdir? Teslis inancını çürütürken nasıl bir yol takip etmeliyiz?

Tarih: 10.12.2010 13:21:58
Okunma: 5564

Cevap

Her hangi bir şahsa tebliğ edilecekse öncelikle onun yanlış fikirlerine saldırarak, çürüterek yapılmamalı. Bu tür davranışlar muhatabın da şiddetle kendini müdafaa etmesine sebep olur. Hem muhatabı ikna edemediğimiz gibi onun bize düşman olmasına da sebep olabiliriz.

Muhataba söylenecek ilk sözler ortak konular olmalıdır.

Örneğin İncillerde peygamberimizin müjdelenmesi olayı geçmektedir. Konuya hemen teslis inancından başlamak yerine, bununla başlamak daha uygundur.

Aşağıda ehl-i kitaba yaklaşımda güzel bir örnek takdim edilmiştir.

Risâle-i Nûr’un tebliğ metodu “Nezihane, nazikâne ve kavli leyyin”dir. Hristiyanlarla ilgili bazı risalelere baktığımız zaman bu üslubu görürüz. Üstad, Kur’ân’ın ehl-i kitaba şöyle seslendiğini söyler: 

"Ey ehl-i kitap! Daha önceki peygamberlere ve kitaplara iman ediyorsanız, Hazret-i Muhammed (a.s.m.) ile Kur’ân’a da iman etmeniz gerekir. Çünkü onlar, Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) geleceğini müjdeliyorlar. Keza önceki peygamberlerin ve kitaplarının doğruluğuna dair olan bütün deliller, hakikatiyle, ruhuyla Kur’ân’da daha mükemmel, Hazret-i Muhammed’de (a.s.m.) daha açık bir şekilde görünmektedir. Bu kıyasla, Kur’ân Allah’ın kelâmı ve Hazret-i Muhammed (a.s.m.) de onun resulü olduğu tarik-i evlâ ile ortaya çıkmaktadır." (..)

"Ey ehl-i kitap! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor. Zira Kur’ân, daha önceki mukaddes kitapların güzelliklerini ve eski şeriatlerinin temel kaidelerini kendi bünyesinde toplamış, birleştirmiş olduğundan usulde muaddil ve mükemmildir. Yani, tâdil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın değişmesinin tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan teferruat kısmında müessistir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur.

Evet, dört mevsimde giyecek, yiyecek ve sair ilâçların değişmesine lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti de değişir. Kezalik, hikmet ve maslahatın iktizası üzerine, beşerin ömür mertebelerine göre ahkâm-ı fer’iyede değişiklik vardır. Çünkü fer’î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir şahsa devâ iken, başka bir şahsa dert olur. Bu sırdandır ki, Kur’ân, fer’î hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir."[1]

Risâle-i Nûr’da ehl-i kitapla ilgili en geniş izah 19. Mektup’un, 16. İşareti’dir. Bu işarette Üstad, konuyu 3 kısımda ele alır:

1.      Aklen, Tevrat ve İncil’in Peygamberimizden mutlaka bahsetmesi gerektiğine dairdir.

2.      Müslüman olan veya olmayan ehl-i kitap alimlerinin Tevrat ve İncil’in Peygamberimizden haber verdiğini itiraf etmeleriyle ilgilidir.

3.      Tevrat ve İncil’in ayetlerinden deliller getirerek, Peygamberimizin risaletini ispata dairdir.


Yorum Yap

Yorumlar