Kur'ani bir kavram olarak hikmet nedir. Nasıl mana verilmiş?
“(O,) hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, artık şübhesiz (ona) pek çok hayır verilmiş demektir. (İstikametli) akıl sâhiblerinden başkası ise ibret almaz.”(Bakara, 69)
Kamus-u Okyanusta hikmet:
Adl ve ilm ve hilm ve nübüvvet ve Kuran ve İncile ıtlak olunur. Ayrıca Taat-i Bari ve fıkıh ve din ve amel-i biddin ve haşyet ve fehim ve vera ve takva ve akıl ve kavl ve fiilde isabet ve tefekkür-ü fi-emrilleh-i Teala ve ittiba-ı emir manalarına müstameldir.
Hikmet kelimesinin izahı Elmalı tefsirinde şöyle geçer:
"Hikmet ne demektir? Bu kelime hüküm, hükûmet ve sağlamlaştırmak demek olan ihkâm mânâlarıyla ilişkili olarak mastar ve isim olur. Bundan dolayı manevî ya da lafzî alanda anlam ilişkileriyle birçok mânâlarda kullanıldığından yerine göre tefsir edilmesi gerekir. Mastar olması bakımından, aslında kötülükleri ortadan kaldırmak, iyilikleri elde etmek mânâsı vardır ki; hüküm ve hükûmet, sağlamlık ve muhkemlik hep bu kökten alınmıştır. Her nerde kötülüğü gidermek ve iyiliği elde etmek varsa, işte orada hikmet mânâsı vardır. Bundan dolayı bir şeyin içinde gizlenen ve sonuç bakımından ortaya çıkacak olan fayda ve iyiliğe o şeyin hükmü ve hikmeti denilir ki, hikmetin birçok anlamından biri de budur. Bunda bütünüyle nihâî (son) hedef mânâsı olmasa bile, bunun az çok bulunması gerektiği söylenebilir. Buna göre, anlam bakımından hikmet sözü, fayda sözünden daha özel bir anlam ifade eder. Sebep kelimesinden daha geniş anlamlıdır. Zira hikmet, sebepten önce olabildiği gibi, nihâî hedeften sonra da olabilir. Yani sebebin sebebi, amacın sonucu şeklinde ortaya çıkabilir. Bundan dolayı hikmet denildiği zaman, mutlaka ya bir sebep sonuç ilişkisi veya daha genel olarak bir sebebin nedeni ve buna benzer gerekçeli bir mânâ söz konusudur. Yani hikmet, kesinlikle sonucun sebebe irca edilmesi, tutarlı ve sağlam bir ilişki anlamı ifade eder. Nitekim bir işi, bir başka işe isnad etmeye hüküm denildiği gibi, bilimsel veya amelî herhangi bir doğru karara da hikmet denilir. Hasılı böyle içerikli veya gerektirici çeşitli anlamlardan her biri dolayısıyla hikmet, çok yönlü mânâlar için çok anlamlı bir isim olmuştur. En genel anlamda hikmet, fayda, yarar ve ihkâm anlamlarından dolayı her güzel bilginin ve her faydalı işin ismi olmuştur. Bununla beraber pratik ilimlerle ilişkisi, teorik ilimlerden daha fazla olduğu gibi, doğrudan doğruya amele tahsisi de ilimden daha fazladır. Güzel ameller içindeki yeri de ilme yöneliktir. Yani bir işi körü körüne değil de, önünü sonunu düşünerek ve ondan doğacak bütün tehlikeleri bertaraf etmeyi gözeterek yapmak demektir. Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki; hem ilim, hem iş yapma hikmetin en esaslı mânâsını teşkil eder."(Hak Dini Kuran Dili, c.2, s.204-217)
Elmalılı Hamdi Yazır yukardaki izahı yaptıktan sonra hikmetin tefsirlerde geçen 23 manasını sıralar. Sonra da şu 3 manada toparlar:
1- Faydalı amele götüren bilgi,
2- Bilgiye dayalı olarak ortaya konan faydalı amel,
3- İlimde ve amelde ihkâm (sağlamlık).
Fahreddin Razi ise Tefsir-i Kebirinde hikmeti şu şekilde izah etmiştir:
"Hikmet'ten murad, ya ilim, veyahut da yerli yerinde yapılan iştir. Mukâtil'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hikmetin Kur'an'da dört manası vardır:
a) Kur'an'ın va'z-ü nasihatları.. Nitekim Cenâb-ı Hak, "(Allah'ın) size öğüt vermek için indirdiği kitabı (Kur'an) ve hikmet..."(Bakara,231) yani "Kur'an'ın va'z-ü nasihatları.." buyurmuştur. Nisa sûresinde de: "Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi (Nisa, 113), yani "Kur'an'ın nasihatlarını indirdi" buyurmuştur. Bunun bir benzeri de Al-i İmran sûresinde vardır (Al-i İmran, 164).
b) Anlayış ve ilim... Cenâb-ı Allah'ın: "Henüz çocuk iken biz o (Yahya'ya) hikmet verdik" (Meryem, 13) âyeti ile, Lokman süresindeki, "Biz Lokmana hikmet verdik"kokman, 12), yani "ilim ve anlayış verdik" âyeti ve En'am sûresindeki "Onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir"(Enam,89) âyeti gibi...
c) Nübüvvet (Peygamberlik)... Nitekim Hak Teâlâ: "Bizgerçekten İbrahim'in soyuna da kitap ve hikmet verdik" (Nisa, 54); "Biz O (Davud'a) hikmet ve fasl-ı hitap (güzel konuşma ve hükmetme kabiliyeti) verdik" (Sa'd, 20) ve, "Allah O (Davud'a) saltanat ve hikmet, yani peygamberlik verdi" (Bakara, 251) buyurmuştur.
d) Kur'an'ın harikulade sırları.. Allah Teâlâ, Nahl sûresinde, "Rabbinin yoluna hikmet ile davet ef"(Nanı. 125) ve tefsirini yaptığımız bu ayette, "Kime hikmet verilir ise, şüphesiz ona çok hayır verilmiş demektir" buyurmuştur."
Bütün bu mânâlar incelendiğinde, netice itibarı ile "ilim" mânâsına gelir. Ey zavallı insan bir düşün! Allah Teâlâ insanlara çok az bir ilim vermiştir. Nitekim O, "Size az bir İlimden başkası verilmemiştir" (İsra. ss) buyurmuştur. Bütün dünya bile, "pek az bir şey" diye tavsif edilmiştir. Allah Teâlâ, "De ki : Dünya malı pek azdır" (Nisa, 77) buyurmuştur. Bu az şeyin ne kadar olduğuna bir bak da, çok olanın ne kadar olacağını anla Aklî deli de bu hakikati göstermektedir. Çünkü dünyanın, miktarı ve ömrü sonludur. İlimlerin mertebelerinin, sayılarının, ne kadar süreceklerinin ve bunlardan elde edilecek saadetlerin ise sonu yoktur. Bu da, sana ilmin ne kadar üstün olduğunu gösterir. İlim konusu (Bakara, 31) ayetinin tefsirnide uzun uzun geçmiş idi. "Doğruyu yapma" manasında olan "hikmef'in tarifi hakkında, onun, beşerin takati nisbetinde Allah'ın ahlâkı ile ahlâklarıma olduğu söylenmiştir. Bu mâna, Hz. Peygamberin: "Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanınız" hadisine dayanır. Bil ki hikmetin, bu iki mânanın dışında kalması mümkün değildir. Bu böyledir, çünkü insanın mükemmelliği şu iki şeyde, yani:
Birincisi, ilme sırf gerçek olduğu için hakikati ve onunla amel etmek, uygulamak için hayrı bilmesinde yatar ve, Allah'ı nasıl ise öyle tanımaya; ikincisiyse, âdil ve doğru olanı yapmaya istinâd eder.Hz. İbrahim (a.s.)'in, "Rabbim, bana bir hüküm ihsan et"(Şuârâ,83) dediği, Kur'an'da nakledilmiştir ki bu nazarî hikmettir. Yine O'nun, salih kimselere kat" (Şuârâ 83) dediği de nakledilmiştir ki, bu da amelî hikmettir. Yine Hz. Musa'ya Cenâb-ı Hak nida ederek, "Şüphe yok ki Allah, benim, ben... Benden başka hiçbir Tanrı yoktur" (Tahâ, 14) buyurmuştur ki, bu nazarî hikmettir. Daha sonra da, "Öyleyse bana ibâdet et"(Taha,14) buyurmuştur ki, bu da amelî hikmettir. Yine Hz. İsa'nın "Ben muhakkak ki Allah'ın kuluyum. O, bana kitap verdi. Ve beni peygamber yaptı. Seni, her nerede olursam mübarek kıldı" (Meryem, 30-31) dediği nakledilmiştir ki, bütün bunlar nazarî hikmet içindir. Daha sonra da Hz. İsa, "Bana, hayatta bulunduğum müddetçe namazı, zekâtı emretti"(Meryem, 31) demiştir ki, bu da amelî hikmettir. Yine Cenâb-ı Hak, Hz. Muhammed hakkında, "Bil ki, Allah'tan başka hiç bir Tanrı yoktur"(Muhammed. 19) buyurmuştur ki, bu nazarî hikmettir. Daha sonra da, günahın için mağfiret dile" (Muhammed, 19) buyurmuştur; bu ise, amelî hikmettir. Yine Hak Teâİâ bütün peygamberler hakkında,"O kendi emriyle kullarından kimi dilerse, ona vahiy melekleri indirir. Benden başka hiçbir Tanrı olmadığı gereğiyle uyarınız diye... " '(Nahl, 2) buyurmuştur ki, bu nazarî hikmettir. Daha sonra da, "Öyleyse benden korkun" buyurmuştur; bu ise, amelî hikmettir. Kur'an, insanın en mükemmel hâlinin sadece bu iki kuvvette yattığına delâlet eden delillerdendir. Ebu Müslim de, "hikmet" kelimesinin, "hüküm" masdarından kalıbında bir kelime olduğunu söylemiştir ki bu (nihle) kelimesinin, (en-nahl) kelimesinden gelmesi gibidir. Yine bir kimse, akıllı olduğu, konuşması delile dayandığı ve görüşleri de isabetli olduğu zaman denilir. kelimesi, bu gibi yerlerde fail mânasına gelmektedir. Yine "muhkem" mânasında denilir ki, burada (feîl) kalıbında olan kelimesi, ism-i mef'ûl manasındadır. Nitekim Hak Teâlâ, "Her hikmetli işr o gecede ayrılır"(Duhan, 4) buyurmuştur. Bu kelimenin iştikakı (türemesi) hususunda Ebu Müslim'in ileri sürmüş olduğu bu görüş, bizim, kelimenin manasıyla ilgili olarak söylemiş olduğumuz şeye de uygun düşer.” (Tefsir-i Kebir, F. Razi, c. 5, s.516-517)
Eskiden fen ilimlerine ve felsefeye de hikmet denilirmiş.
Bütün bu izahlarla birlikte hikmet, fayda maslahat gibi manalara da gelir.