Hayvanların ahiretteki durumları ne olacak? Hususen diğer hayvanlara zulmedenler ceza görecek mi?
Dünyada akıl sahibi olup imtihan tabi olanlar yalnız cinler ve insanlardır. Bu imtihanın karşılığında ebedi cenneti veya cehennemi kazanacaklardır.
Fakat dünyada şer işleyebilenler yalnız bunlar değildir. Bir kısım canavar hayvanlar da kötü duygularının etkisinde kalarak şerler işleyebiliyorlar. Bediüzzaman Hazretleri, 10. Söz’de buna işaretle şöyle der:
“Hem insan ve bazı canavarlardan başka, Güneş ve Ay ve Arz'dan tut, tâ en küçük mahlûka kadar her şey kemal-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umumî bir itaat bulunması; büyük bir celal ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor.” (Haşir Risalesi)
Hadis-i şerifte ise, hayvanların yaptıkları zulümlerin hesabını ahrette vereceklerini ifade için şöyle buyrulur:
“Kıyamet gününde tüm haklar sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz hayvanın bile boynuzludan hakkı alınacaktır.” (Müslim, Birr , 79)
Her ne kadar hayvanlarda imtihan olmalarına yetecek miktarda bir akıl olmasa da, yine de bir anlayış miktarı vardır. Zekâ ve duygularıyla birlikte bazı şeylerin doğru mu yanlış mı olduğunu kavrayabildiklerini müşahede edebiliriz.
Mesela kalabalık bir trafikte bir köpeğin caddeden karşıya geçerken sağa ve sola bakarak doğru zamanda geçme kararı verebildiğini görürüz.
Ya da evin kedisinin o eve ait muhabbet kuşuna zarar vermediğiyle karşılaşırız. Hâlbuki yabancı bir kuş olsa hiç şans tanımayacağını da biliriz.
Demek ki hayvanlar da bazı yanlış işleri yaparken bunun yanlış olduğunu bir nebze de olsa bilerek hissederek yaparlar. İşte bu, bile bile yaptıkları zulümlerin cezasını çoğu kez bu dünyada, bir kısmını da ahrette çekerler. Yukarıdaki hadis ahretteki cezaya işaret ediyor.
Üstad Bediüzzaman, hayvanların yanlış olduğunu hissederek yaptıkları hataların cezasını çekmelerinin hikmetini ve buradaki ilâhi adaleti, işin içine çocukların durumunu da katarak şöyle anlatır:
“Masum bir insana veya hayvanlara gelen felâketlerde, musibetlerde, beşer fehminin (anlayışının) anlayamadığı bazı esbab (sebebler) ve hikmetler vardır. Yalnız meşiet-i İlahiyenin düsturlarını hâvi (Allah’ın iradesinin kurallarını içine alan) şeriat-ı fıtriye ahkâmı (yaratılış kanunları), aklın vücuduna (varlığına) tâbi değildir ki, aklı olmayan bir şeye tatbik edilmesin.
O şeriatın hikmetleri kalb, his, istidada (kabiliyete) bakar. Bunlardan husule gelen (meydana gelen) fiillere, o şeriatın hükümleri tatbik ile tecziye edilir (cezalandırılır).
Meselâ: Bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan şefkate hissine muhalefet etmiş olur. İşte bu muhalefetten dolayı, düşüp başı kırılırsa müstehak olur. Çünki bu musibet, o muhalefete cezadır.
Veya dişi bir kaplan, öz evlâdlarına olan şiddet-i şefkat ve himayeyi nazara almayarak (kendisindeki şefkat ve koruma duygusunu bir tarafa bırakıp), zavallı ceylanın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar. Sonra bir avcı tarafından öldürülür. İşte hiss-i şefkat ve himayeye muhalefet ettiğinden, ceylana yaptığı aynı musibete maruz kalır.” (Mesnevi-i Nûriye)
Fakat hayvanlar tam akıl sahibi olmadıkları için cezaları da suçları ile sınırlıdır. Cezalarını çekmekle temizlenir ve ilahi merhamete muhatab olurlar.
Ruhun bekası hayvanlar için de söz konusu olacağından, onlar da ahrette, kendi derecelerine göre ebedi bir saadet üzere yaşayacaklar. Buna işaret eden hadislere dayanarak Üstad şöyle bir tesbitte bulunur:
“Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî ve Neml'i (1) ve Naka-i Sâlih (2) (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf (3) gibi bazı efrad-ı mahsusa (hususi hayvanlar); hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme (cennete) gideceği...
ve herbir nev'in arasıra istimal (kullanmak) için birtek cesedi (bedeni) bulunacağı rivayet-i sahihadan (sağlam rivayet) anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet (Allah’ın merhamet ve terbiye ediciliği) öyle iktiza ederler (gerektirirler).” (3. Şua)
(1) Süleyman (as)’a Belkıs’ın haberini getiren hüdhüd kuşu ve konuşmasını işittiği karıncası.
(2) Salih (as)’ın mucizesi ile kayadan çıkan devesi.
(3) Ashab-ı Kehfle beraber mağarada üç yüz sene uyuyan köpekleri.