RİSALE-İ NUR

09.03.2009

5932

Vücud, Hayat, Nur ve Rahmete Sebeplerin Perde Olmaması

Kâinatta görünen sebepler, Allah’ın kudretine nasıl perde olur?
Risale-i Nur’un 16. Lema'sında geçen ‘vücud, hayat, nur ve rahmette o perdeler konulmamış’ cümlesi ne anlama gelir?

17.03.2009 tarihinde soruldu.

Cevap

Kâinatta gördüğümüz her varlık, Yüce Allah’ın kudret ve iradesinin bir eseridir. Ancak bu kudret, çoğu zaman sebepler perdesi arkasında tecelli eder. Çünkü Cenâb-ı Hak, hikmeti gereği insanın akıl ve iradesini imtihan etmek istemiştir. Bu sebeple, âlemdeki olaylar görünürde belirli sebeplerle meydana gelir. Bitkiler suyla ve güneşle büyür, çocuklar anne ve baba vesilesiyle dünyaya gelir. Fakat bütün bu sebepler yalnızca birer perdedir. Gerçekte her şeyi yaratan, idare eden ve devam ettiren yalnızca Allah’ın kudretidir. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurur:

Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her şeye vekîldir.1 

Bediüzzaman Hazretleri 16. Lem’ada bu hakikatı şu şekilde ifade ediyor:

Sâir masnûâtta zâhirî esbâb, kudretin tasarrufuna perde oluyorlar. Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irâde ve meşîete hicab oluyorlar. Fakat vücûd ve hayat ve nûr ve rahmette, o perdeler konulmamış. 2 

Kâinatta düzenli işleyen kanunlar vardır. Güneş her gün doğar, gece gündüz ardı ardına gelir, su buharlaşır ve yağmur olarak döner. Bu düzen, bir derece Allah’ın iradesine perde gibi görünür. İnsan bu sürekliliğe alıştığı için çoğu zaman her şeyin arkasındaki kudreti fark etmez. Oysa bu düzenin kendisi bile İlâhî bir iradenin varlığını gösterir. Kur’an-ı Kerim bu düzeni şöyle anlatır:

(O,) geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar; hem güneşi ve ayı (emrine) boyun eğdirmiştir. Herbiri belirli bir vakte kadar (yörüngesinde) akar gider.3 

Ancak bazı hakikatlerde bu perdeler kaldırılmıştır. Vücud, hayat, nur ve rahmet gibi alanlarda sebepler araya konulmamış; kudret doğrudan tecelli etmiştir.

 1. Vücud (Varlık)

Bir insanın dünyaya gelmesinde anne ve baba zahiren sebep olsa da, onların bir insanı var edecek kudrete sahip olmadıkları açıktır. Varlığın kendisi, doğrudan Allah’ın yaratmasıyla meydana gelen bir mucizedir.

Sizi biz yarattık; o hâlde tasdîk etmeniz gerekmez mi?4 

Hiçbir sebep kendi başına “yoktan var etme” kudretine sahip değildir. Anne-baba sadece birer vesiledir; asıl Yaratıcı, “Ol!” deyince her şeyi olduran Allah’tır. Rabbimiz şöyle buyuruyor:

Bir şeyi(n olmasını) dilediği zaman, O’nun emri, ona sâdece “Ol!” demektir, (o da) hemen oluverir.5 

2. Hayat

Hayat, hiçbir sebebin kendi başına veremeyeceği bir hakikattir. Doktorlar organları bir araya getirebilir, ama o bedene can üfleyemezler. Çünkü hayat, Allah’ın “Hayy” (diri) isminin doğrudan bir eseridir.

Hem O’dur ki size hayat verdi; sonra sizi vefât ettirecek; sonra sizi tekrar diriltecek!6 

Ana rahmindeki bir ceninin canlanması veya bir tohumun toprağın altında yeşermesi, İlâhî kudretin açık bir tecellisidir. Peygamber Efendimiz (sav) bu hakikati şöyle ifade eder:

Her canlının kalbine Allah tarafından hayat üflenir.7 

3. Rahmet

Rahmet, Allah’ın kullarına olan merhametinin açık bir göstergesidir. Yağmur bunun en güzel örneğidir. Ne zaman yağacağı bilinmez, sebepleri vardır ama zayıftır. Bu yüzden insan, yağmuru Allah’tan istemeye mecbur olur. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır:

Hem O, rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderendir. Nihâyet (o rüzgarlar,) ağır (yağmur) bulutlar(ını) yüklendiği zaman, onu ölü bir memlekete sevk ederiz; böylece oraya su indiririz de onunla her çeşit meyvelerden çıkarırız.8 

Peygamber Efendimiz (sav) de şöyle buyurmuştur:

Allah rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu yanında tuttu, birini yeryüzüne indirdi. O bir rahmetle bütün mahlûklar birbirine merhamet eder.

 Yağmurun gelişiyle toprağın dirilmesi, canlıların rızka kavuşması, rahmetin gözle görülen bir yansımasıdır.9

 4. Nur

Nur yalnızca maddî ışık değildir. Kalplerin, akılların ve ruhların aydınlanması da Allah’ın “Nur” isminin eseridir.

Allah, göklerin ve yerin Nûr’udur.10 

Mesnevî-i Nûriye’de bu hakikat şu misallerle anlatılır:

Meselâ bir salkım üzüm ince, câmid bir dalda yapılıyor. Ve bir cam parçasındaki küçük bir delikten ziyânın geçmesiyle şemsin timsâli tersîm ediliyor. Ve bir evin tenvîrine bir kibrit vâsıta oluyor. İşte bu gibi basit esbâb altında yapılan o azîm ve garib işlerde kudretin tasarrufu gündüz gibi göründüğü âşikârdır.11 

Bu misaller, sebeplerin son derece zayıf, sonuçların ise son derece mükemmel olduğunu gösterir. Böylece gerçek failin sebepler değil, sebeplerin de yaratıcısı olan Allah olduğu anlaşılır.

Sonuç

Allah Teâlâ, hikmeti gereği kâinatta sebepler koymuştur. Ancak vücud, hayat, nur ve rahmet gibi yüce hakikatlerde bu perdeleri kaldırmıştır. Çünkü bu hakikatler, insanın doğrudan Rabbini tanımasına vesile olur.

Hayat, varlığın en parlak delilidir; nur, idrakin aydınlığıdır; rahmet, Allah’ın kullarına olan sevgisinin açık bir tecellisidir. Bu yüzden insan, her an bu nimetleri görmeli, şükretmeli ve Rabbine yönelmelidir.

Bu hakikatleri fark eden insan, Rabbine yakınlaşır; şükür, dua ve ibadetle O’na yönelir. Çünkü bu dört büyük tecelli, Allah’ın varlığını ve rahmetini en berrak şekilde ilan eden İlâhî işaretlerdir.

  1. Zümer, 39/62

  2. Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 112

  3. Fâtır, 35/13

  4. Vâkıa, 56/57

  5. Yâsîn, 36/82

  6. Hacc, 22/66

  7. Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6

  8. A‘râf, 7/57

  9. Buhârî, Edeb, 19

  10. Nûr,24/35

  11. Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi Nuriye, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 53


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız