Evet, emir ve irâdenin bu gāyet hafî ve vücûd-u maddîleri gāyet gizli ve havâî, âdetâ nîm-ma‘nevî , nîm-maddî nev‘indeki mevcûdâtta, emr-i tekvînînin ayn-ı kudret gibi âsârı görünüyor. Belki ayn-ı kudret olur. Âdetâ, ma‘neviyât ile maddiyâtın mâbeyninde berzahî olan mevcûdâta nazar-ı dikkati celbetmek için, Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَیْئًا اَنْ یَقُولَ لَهُ كُنْ فَیَكُونُ ferman ediyor.1
Allah'ın emir ve iradesinden gelen Kün/ol emri (Kaf-Nun harfleri), adetâ yarı manevi, yarı maddi özellik taşıyan, vucud-u maddileri gayet gizli, hava gibi olan mevcudatta-varlıklarda maddi kuvvetin etkisi gibi eserleri görünüyor. Hatta kudretin kendisi olur. Yani Allah’ın “kün” (ol) emri, kelâm sıfatından sadır olmuş bir emir olmakla birlikte, yarı maddi, yarı manevi özellik taşıyan eşyâ bu emrine tam bir inkıyâdla boyun eğer, mevcûdât o kadar musahhar olur ki, sanki o İlâhî emir, maddî kuvvet gibi doğrudan varlığı idare eder, doğrudan kudretin kendisi gibi hükmeder. İşte Bu yönüyle emr-i tekvînî, kudret ve irâdenin aynısı gibi bir görünüş kazanır. İşte Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân bu noktaya nazarı çekmek için اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَیْئًا اَنْ یَقُولَ لَهُ كُنْ فَیَكُونُ ferman etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, s291