Soru

Haşeratı öldürmek caiz midir? Eğer öldürmek caiz ise ne şekilde olmalıdır?

Haşeratı öldürmek caiz midir? Eğer öldürmek caiz ise ne şekilde olmalıdır?

Tarih: 10.02.2011 02:08:29
Okunma: 43202

Cevap

Öncelikle: İslam’da aslolan insan hayatı ve sağlığıdır. Çünkü insan, eşref-i mahlûk, yani yaratılmışların en şereflisidir. Yerde ve gökte ne varsa insan için yaratılmıştır. Rabbimiz bu durumu Kur’ân-ı Kerim’de bizlere şöyle bildirir:

“Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğü (yaratmayı) kasdedip onları yedi kat semâ olarak tanzîm eden O’dur ve O, her şeyi hakkıyla bilendir.” [1]

“Hem göklerde olanlar hem de yerde bulunanların hepsini, kendi tarafından (bir lütuf olarak) sizin emrinize verdi. Doğrusu bunda, düşünecek bir topluluk için gerçekten deliller vardır.”[2]

“Gerçekten biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” [3]

Haşeratı öldürmek caiz midir? Sualinize cevap verecek olursak

Ancak insan hayatını, sağlığını ve yaşamını riske atacak durumlarda konuya farklı yaklaşılmıştır.

Nitekim Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:

“Beş tane hayvan 'fasık'dır ki, Mekke'nin harem bölgesinde de öldürülebilir. Bunlar; fare, akrep, karga, çaylak ve yırtıcı köpektir." [4]

Fasık kelimesi: Lügatte Allah'ın emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren anlamlarına sahiptir.

Hadis-i şerif de bu hayvanlar kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık haline getirdikleri için fasık olarak nitelendirilmiştir.

Başka bir hadis-i şerifte İbn-i Ömer (ra) der ki:

Resulullah (sav)'ı minber üzerinde şöyle söylerken dinledim; “Yılanları öldürün. İki çizgili ve ebteri (engerek) de öldürün. Çünkü bunlar, gözleri kapar (kör eder) ve hamilelerde düşük yaparlar.”

Abdullah İbn-i Ömer (ra) der ki: “(Bir gün) ben öldürmek için bir yılan kovalarken, Ebu Lübabe (ra) bana: “Öldürme onu!” diye nida etti. Resulullah (sav) yılanların öldürülmelerini emir buyurdular! dedim. O da, ama daha sonra ev yılanlarının öldürülmelerini yasakladı! dedi. Bunlar (ömürleri uzun olduğu için) avamir denen ev yılanları idi.” [5]

Yukarıda zikredilen hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere Peygamberimiz (sav) yılanların öldürülmesini, insan hayatı, sağlığı ve yaşamına olan zararından kaynaklı münasip görmüşken, bu zararı sağlamayan şartlarda ise yılanın öldürülmesini yasaklamıştır.

Yeryüzünde hizmetlerine bakıldığında birer memur olarak yaratılmış hayvanlar için Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

 “Kim boş yere bir serçe kuşunu öldürürse, kuş kıyamet günü onu Allah’a şikayet edecek ve şöyle diyecektir: ‘Ya Rabbi! Şu adam beni yemek gibi bir menfaat için değil, sırf eğlence olsun diye boş yere öldürdü.'” [6]

İslam’da aslolan insan hayatı, sağlığı ve yaşamıdır. İnsan hayatını, sağlığını ve yaşamını tehlikeye sokacak hayvanları -haşere olsun, yılan olsun, büyük olsun, küçük olsun, eğer mümkünse uzaklaştırılması, fakat uzaklaştırılması mümkün değilse son seçenek olarak öldürülmesinde bir sakınca yoktur.

Sorunuzun ikinci kısmı olan "ne şekilde öldürülmelidir" kısmı için ise:

Hayvana eziyet vermeden, en az acı verecek şekilde öldürülmelidir. Peygamberimiz (sav) bu konuda bizlere şöyle buyurur: “Allah Teâlâ her varlığa iyi davranılmasını emretmiştir. Öyleyse canlı bir varlığı öldürmeniz gerektiğinde, bu işi (ona eziyet vermeden) güzel bir şekilde yapın. Bir hayvanı boğazlayacağınız zaman, (yine ona eziyet vermeden) güzel bir şekilde kesin. Bu işi yapacak olan kimse bıçağını iyice bilesin, hayvana acı çektirmesin.” [7]

İbn-i Abbas’tan (r.anh) nakledilen bir rivayete göre, “Peygamber Efendimiz (sav), koyunu kesen bir adam görmüştü. Adam, kesmek üzere koyunu yere yatırdıktan sonra bıçağını bilemeye çalışıyordu. Bu katı ve duygusuz davranış karşısında Resûl-i Ekrem (sav) adama şöyle çıkıştı: “Hayvanı defalarca mı öldürmek istiyorsun. Onu yere yatırmadan bıçağını bilesen olmaz mıydı” [8]

Hayvanların eziyet edilmeden öldürülmesini emir buyurmuştur.

Fakat unutmamalıyız ki bizim için en son seçenek öldürülmeleridir. Mümkün olduğu kadar onların hayatına ve yaşam alanlarına zarar vermeyecek şekilde hareket etmeliyiz.

Bediüzzaman Hazretlerinin bu konudaki hassasiyetini de aşağıya aldığımız mektup ile izah edelim:

Sadâkatte nâmdâr, safvet-i kalbde mümtâz Süleyman Rüşdü ile bir muhâvere-i latîfe:

Sadakatiyle ün yapmış, kalbinin temizliğiyle insanlar arasında özel bir şahsiyet haline gelmiş, Süleyman Rüşdü Çakın ağabeyimizle Hazreti Üstad’ın arasında bir konuşmadır.

Şöyle ki: güz mevsiminde, sineklerin terhîsât zamanına yakın bir vakitte hodgâm (bencil) insanlar, cüz’î tâcîzleri olan sinekleri itlâf (telef) etmek üzere odamıza ilaç istimâl ettiler. Benim fazla rikkatime (acıma hissime) dokunmuştu.

Kışın başlangıç zamanı sayılan Eylül ayı gibi bir zamanda, sinekler vazifelerini yapıp bizce meçhul bir yere doğru giderler. Üstadımız bu olaya “onların terhis zamanı” diyor. İşte sineklerin terhis zamanında Hazreti Üstad’ın odasına giren kendi rahatına düşkün bazı insanlar, sinekleri öldürmek için ilaç sıkarlar. Bu durum Bediüzzaman Hazretlerini çok üzer ve olayı şöyle anlatır…

Odamda çamaşır ipi vardı. Bil’âhire, o insanların inâdına sinekler daha ziyâde çoğaldılar.

Akşam vaktinde, o küçücük kuşlar, o ip üstünde gāyet muntazam diziliyorlardı. Çamaşırları sermek için Rüşdü’ye dedim: “Bu küçücük kuşlara ilişme. Başka yere ser.”

Üstadımız sineklerin ölmesi için ilaçlamalarına rağmen sayıları daha da çoğalmış ve odada bulunan çamaşır ipinin üzerinde bir hizada durmaya başladıklarını müşahede etmiştir. Bu esnada Rüşdü abi odaya çamaşır sermek için girmiş ona da “Bu küçücük kuşlara ilişme. Başka yere ser.” Diye ikaz etmiştir. Fakat bu uyarıya rağmen Rüşdü abi… O da kemâl-i ciddiyetle: “Bu ip bize lâzımdır. Sinekler başka yerde kendilerine yer bulsunlar” dedi.

Her ne ise... Bu latîfe münâsebetiyle, seher vaktinde, sinek ve karınca gibi kesretli küçük hayvanlardan bahis açıldı.

Üstad ve Rüşdü ağabeyin arasında vuku bulan bu sohbet latife şeklinde cereyân etmiştir. Öncesinde latifeleşerek aralarında vuku bulan bu mesele, seher vakti Üstadın tazarru ve niyazını fazlaca icra ettiği bir saatte tekrar açılmış ve çok harika bir ders çıkmıştır…

Ona dedim ki: “Böyle, nüshaları çoğalan nev’lerin ehemmiyetli vazîfeleri ve kıymetleri var.” Evet, bir kitabın kıymeti nisbetinde nüshaları teksîr edilir. Demek sinek cinsinin de ehemmiyetli vazîfesi ve büyük kıymeti var ki; Fâtır-ı Hakîm (her şeyi hikmetle ve benzersiz olarak yaratan Allah), o küçücük kaderî mektubları ve kudret kelimelerinin nüshalarını çoklukla teksîr etmiş.

Burada Sineklerin Nüsha olması yani kopya edilmelerine vurgu yapılmıştır. Evet, bir kitabın kıymeti nisbetinde nüshaları teksîr edilir. Yani bir kitap ne kadar çok okunursa o kadar fazla çoğaltılır ya da daha çok okunması için kitaplar çoğaltılır diyebiliriz-ki bu da o kitabın kıymetli olduğunu gösterir. İşte sineklerin çoğalması da onların vazifeleri gereği ne kadar kıymetli olduğunu ilan eder. Hem bu sinekler Allah’ın kudretini gösteren ve yine O’nun takdiriyle çoğalıp çalışan vazifeli memurlardır.[9]

Diyerek hem öldürülmelerini hem de rahatsız edilmelerini istememiştir. Zira her bir mahlukat Allah’ı bize tarif eden birer âyettir. Onun için çok zarar verecek haşerat veya hayvanât olursa yukarıdaki ölçülere göre tedbir alınmalıdır.


[1] Bakara, 2/29

[2] Câsiye 45/13

[3] Tin 95/4

[4] Buhârî, Bedu'l-halk, 16; Müslim, Hac, 9: 66-72

[5] Buhârî, Bed’ül halk 14; Ebu Davud, Edep 174; Tirmizî, Ahkam 2

[6] Nesâî, Dahaya 42; Kenzü’l-Ummâl, h. no: 39971

[7] Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14

[8] Hâkim, IV, 257, 260

[9]Lem’alar, Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 285


Yorum Yap

Yorumlar