Ragıb El-İsfehani’nin Müfredat’ında hamd ve şükür arasındaki farklara şöyle işaret edilir:
Yüce Allah'a (hamd) etmek: O'nu erdemlerinden dolayı övmektir. Bu, methetmekten daha özel, şükürden daha geneldir. Çünkü; methetme, hem insanın kendi tercihi ile yaptığı konularda hem Yüce Allah tarafından kendine bahşedilenlerde yapılabilmektedir. Bu açıdan bir insan sözgelimi, boyunun uzunluğu ve yüzünün güzelliğiyle methedilmektedir. Aynı şekilde malını hayır yolunda harcamasıyla, cömertliği ve ilmiyle de methe konu olmaktadır. Hamd ise, ikincisinde olur ama birincisinde olmaz. Şükür ise, ancak nimet karşılığında yapılır. Buna göre, her şükür bir hamd sayılır; her hamd de bir medihtir, fakat her medih, hamd değildir.1
Yani hamd, Allahu Teala’yı gerek verdiği nimetlerinden dolayı, gerek diğer bütün kemal sıfatlarından dolayı övmektir. Şükür ise, yalnız verdiği nimetler dolayısıyla övmek, minnettarlığını ifade etmek demektir.
Kur’ân-ı Kerim’de hem hamd etmeye, hem de şükretmeye teşvik eden pek çok ayetler vardır. Şükre teşvik eden ayetlerden bir kısmı şöyledir:
“Celâlim hakkı için, eğer şükrederseniz, muhakkak size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz, şübhesiz ki azâbım pek şiddetlidir!”2
“Eğer şükredip îmân ederseniz, Allah size azâbı neylesin?”3
“Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimetine şükretmemi ve râzı olacağın sâlih bir amel işlememi ilhâm eyle.” 4
Hamde teşvik eden ayetlerden bir kısmı ise şöyledir:
“Rabbine hamd ile tesbîh et ve secde edenlerden ol!” 5
“De ki: “Hamd O Allah’a mahsustur ki, çocuk edinmemiştir; hem mülkte kendisine hiçbir ortak olmamıştır; âcizlikten (münezzeh olduğundan) dolayı O’nun için hiçbir yardımcı da olmamıştır. Artık O’nu tekbir getirerek yücelt!”6
“Bizi buna hidâyet eden Allah’a hamd olsun; hâlbuki Allah bizi hidâyete erdirmeseydi, doğru yolu bulamazdık.” 7
Günde beş vakit namazda toplam kırk defa okuduğumuz ve Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha Suresi de “El-hamdu lillahi rabbi’l-alemîn” diye başlar. Yani bütün övgüler Allah’a aittir diyerek başlar. Bu ayetteki “bütün” tabiri ile o kadar geniş bir daire kasdedilir ki, en kısa manasını Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah eder:
“Ne kadar hamd ve medih varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a ki, Allah denilir."8
Ragıb el-İsfehani, Müfredat, Çıra Yayınları, s. 308
İbrahim, 14/7
Nisa, 4/147
Ahkaf, 46/15
Hicr, 15/98
İsra, 17/111
Araf, 7/43
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 277

