Hadis ilminin otoriteleri olan büyük hadis imamlarının güvenilirliği hakkında Üstad Bediüzzaman nasıl bir izah yapmaktadır?
Risale-i Nur’un değişik yerlerinde bu zatlar hakkında onların ne kadar mutemet imamlar olduğunu beyan eden Hz. Üstad’ın muhtelif izahları vardır. Onlardan ikisini buraya alıyoruz:
“Evet muhaddisînin muhakkikîninden (araştırmacı hadis âlimlerinden) "El-Hâfız" tabir ettikleri zâtlar, en az yüzbin hadîsi hafızasına almış binler muhakkik muhaddisler, hem elli sene sabah namazını yatsı abdestiyle kılan takva sahibi muhaddisler ve başta Buharî ve Müslim olarak Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye sahibleri olan ilm-i hadîs dâhîleri, allâmeleri tashih (sahihtir deyip doğruladıkları) ve kabul ettikleri haber-i vâhid (bir yada birkaç kişinin rivayet ettiği bir hadis), tevatür kat'iyyetinden (yanılmaları mümkün olmayan büyük bir topluluk tarafından rivayet edilen bir hadisin doğruluğundan) geri kalmaz. Evet ilm-i hadîsin muhakkikleri, nekkadları (araştırmacı ve tenkitçileri) o derece hadîs ile hususiyet peyda etmişler ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ifade tarzına ve yüce üslûbuna ve ifadesinin suretine ünsiyet edip meleke kesbetmişler (alışkanlık kazanmışlar) ki; yüz hadîs içinde bir mevzu'u (uydurma rivayeti) görse, "Mevzu'dur" der. "Bu, hadîs olmaz ve Peygamber'in sözü değildir" der, reddeder. Sarraf gibi hadîsin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas edemez (karıştırmaz).” (Bkz. Zülfikar, 19. Mektup Mucizat-ı Ahmediye Risalesi)
“(Hadisler) Sahabeden sonra Tâbiînin eline geçtiği vakit, tevatür suretini alır (Tabiin’den çok kişiler rivayet eder). Hususan Buharî, Müslim, İbn-i Hibban, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha (sahih hadis kitapları); tâ sahabe zamanına kadar, o yolu (hadisin rivayet zincirini) o kadar sağlam yapmışlar ve tutmuşlar (hadisi kimin, nasıl rivayet ettiğine o kadar dikkat etmişler) ki, meselâ Buharî'de görmek, aynı sahabeden işitmek gibidir.” (Bkz. Zülfikar, 19. Mektup Mucizat-ı Ahmediye Risalesi)