Gusül abdesti alırken gelen vesveseye karşı ne yapmamız gerekir?
Öncelikle bir konuda vesvese yaşadığımızda, bu vesveseye nasıl yaklaşacağımıza veya nasıl kurtulacağımıza dair temel birkaç hususa temas edecek olursak;
Birincisi:
Vesvese yaşadığımızda ilk düşüneceğimiz nokta “delil” dir. Kendimize şunu soracağız, aklıma gelen bu düşünce bir delile dayanıyor mu? Yoksa sadece bir şüphe ve ihtimal mi? Nitekim Bedîüzzamân Hazretleri’nin dediği gibi “Bir emâreden gelmeyen bir ihtimâl-i zâtî ise, bir imkân-ı zihnî olmaz ki, şübhe verip, ehemmiyeti olsun.”[1] Yani olması muhtemel olan bir şey hakkında eğer bir delil yoksa o konuda şüpheye düşülmez.
Mesela; şuanda evimizin yanma ihtimali var, fakat neden telaş edip itfaiyeyi arama gereği duymuyoruz çünkü evimizin yandığına dair herhangi bir delilimiz yok.
Yine Ahmet Cevdet Paşa’nın “Mecellede” dediği gibi “Şekk ile yakîn zail olmaz.” Yani kesin olarak var olduğu ya da var olmadığı bilinen bir duruma ait hükmün şüphe ve tereddüt sebebiyle ortadan kalkmayacağına dair fıkhî bir kaidedir.
Bu izah bağlamında düşündüğümüz de gerek gusül abdesti alırken gerekse aldıktan sonra genelde aklımıza gelen, acaba kuru bir yer kaldı mı? şüphesine/vesvesesine karşı kendimize kuru bir yer bıraktığıma dair delilim var mı? sorusunu soracağız. Eğer kesin bir delil/hatırlama ile kuru bir yer kaldığını hatırlarsak, o zaman abdestimizi tekrar etmemiz gerekiyor. Fakat kuru bir yer bıraktığımızı hatırlamıyorsak, bu durum ise abdestimizin sıhhatine bir zarar vermez.
İkincisi:
Eğer abdesti en iyi şekilde yerine getirerek yapacağız diye uğraşırken ifrat edip (aşırıya kaçıp) tekrar tekrar iade ediyor hâle geldiysek ve “Bir türlü şartlarını yerine getiremiyorum” fikrinden kurtulamıyorsak ve bu hâlin nefsimizde oluşturduğu ağırlığı hissediyorsak bu açık bir vesvesenin göstergesidir.
Nitekim dinimiz kolaylık dinidir. Rabbimiz “… Dinde üzerinize hiçbir zorluk kılmamıştır…”[2] buyurmuştur.
Peygamber (asm) buyuruyor ki “İşlerin en hayırlısı, orta halli olanıdır.” “Orta yolu tutun ki, kurtuluşa eresiniz…” İnsanlara ibadetin emredilmesindeki gaye onları altından kalkamayacakları zorluklar altında ezmek değildir.
Bu sebeple ibadetlerimizde emrolunduğumuz şeyi elimizden geldiğince, vesveseye düşmeden yapmak o ibadeti yerine getirmiş olmak demektir.
Üçüncüsü:
“Ey maraz-ı vesvese ile mübtelâ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer. Ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür, küçük görsen küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder. Havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mâhiyetini bilmezsen, devam eder, yerleşir. Mâhiyetini bilsen, onu tanısan, gider.”[3]
Yani nasıl ki biz hastalandığımızda ve başımıza bir musibet geldiğinde, bu duruma haddinden fazla ehemmiyet gösterirsek bu hâlimiz psikolojik olarak hastalığımızı/musibetimizi arttıracaktır. Sıkıntımız 1 ise bizim nazarımızda 10 olacaktır.
Meselâ; parmağına ufak bir şey batan bir çocuğun, gördüğü kandan dolayı ortalığı ayağa kaldırması gibi. Eğer yaşadığımız bu hâle çok ehemmiyet vermezsek o musibet kendisi kadar sıkıntı verecektir.
Bizde yaşadığımız vesvesenin üzerine çok düşünür, ona ehemmiyet verir hatta onunla konuşur bir vaziyete girersek bu durum vesveseyi bizim nazarımızda çok büyütür.
Meselâ “acaba abdest alırken yüzümü yıkadım mı?” gibi bir vesvese geldiğinde eğer bunun üzerine yoğunlaşırsak “evet, acaba yıkadım mı? sanki burnuma da su almamıştım… acaba ense mi yıkamışmıydım… peki ya kollarım…” diye diye baştaki küçük vesvese bir anda büyür. Bu sebeple vesvese ilk başta geldiğinde ehemmiyet vermemek lazım.
Netice olarak, öncelikle aklımıza gelen şüphelere hemen ehemmiyet vermeyip o şüphe/vesvese hakkında bir delil arayacağız, eğer kesin bir delilimiz yoksa gelen ehemmiyet göstermeyeceğiz çünkü ehemmiyet verdikçe o şüphe/vesvese büyür. Abdest alırken ise bu öğrendiğimiz ölçüler doğrultusunda; eğer her zaman ki gibi abdestimi tam aldıysam aklıma da kesin bir delil ile eksik yaptığım bir şey gelmiyorsa o abdest olmuştur. Velev ki eksik olsa bile… Böylece içimiz rahat bir şekilde “ben elimden geldiği kadar kurallara uyarak abdestimi almaya özen gösterdim, gerisi takdiri ilahi” diyerek vesveseye kapı açmayacağız…
[1] Lem’alar, Hayrât Neşriyat, Isparta 2013, s. 76.
[2] Hac, 22/78.
[3] Sözler, Hayrât Neşriyat, Isparta 2013, s. 163.