Kader Risalesinde geçen, "İnsanın günahı istidad ile işlemesi" ne demektir?
Sualinizde bahsettiğiniz cümlenin aslı, Kader Risalesi’nde şöyle geçer: “Fakat seyyiatı (kötülüğü) isteyen, nefs-i insaniyedir. Ya istidad (kabiliyet) ile, ya ihtiyar ile (tercih ederek)... Nasılki beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır (kokuşur). O siyahlık, onun istidadına aittir.” (26. Söz)
Aynı bahse ışık tutacak bir yer, 13. Lem’a’da şöyle geçer: “(İyiliklerde) İnsan, onda hakikî fâil olamaz. Ve nefs-i emmaresi de hasenata (iyiliğe) tarafdar değildir, belki rahmet-i İlahiye onları ister ve kudret-i Rabbaniye icad eder. Yalnız insan, iman ile, arzu ile, niyet ile sahib olabilir. Ve sahib olduktan sonra, o hasenat ise, ona evvelce verilmiş olan vücud ve iman nimetleri gibi sâbık (geçmiş) hadsiz niam-ı İlahiyeye (ilâhî nimetlere) bir şükürdür, geçmiş nimetlere bakar. Va'd-i İlahî ile verilecek Cennet ise, fazl-ı Rahmanî ile verilir. Zahirde bir mükâfattır, hakikatta fazıldır (ihsandır).” (13. Lem’a)
Bunlardan anlaşılan şudur: İnsan nefsi, insanı kötülüğe sevk edecek bir fıtratta yaratılmıştır. “Muhakkak ki, nefis kötülüğü çokça emreder.” (Yusuf Suresi, 53) ayeti, nefsin bu hâline işaret eder. Fakat Allahu teala, insanda nefsin yanında kalb, akıl, sır gibi insanı hayra sevk eden başka manevî cihazlar da yaratmış ve insanı nefsiyle mücadele etmeye davet etmiştir. İnsana düşen vazife, nefsinden gelen ve onu kötülüğe sevk eden bu emirleri dinlememektir. İnsanın nefsi ile diğer latifelerinin, hayra veye şerre yönelik olma noktasındaki farklarına İhlas Risalesinde Üstad Bediüzzaman şöyle işaret eder: “Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı itham etmem (suçlamam). Risale-i Nur'un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve heva ve hiss ve vehim bazan aldatıyorlar.”
Ayrıca Allahu Teâlâ, nefse iflah olmaz bir günah telkincisi değil, aksine terbiye edilebilen ve çok yüksek kemâlâta ulaşabilen bir vaziyet vermiştir. Şems suresi 9 ve 10. Ayette “Onu (nefsi) temizleyen kurtuluşa ermiştir. Onu (günahlarla) örten ise zarar etmiştir” buyrularak buna işaret edilmiştir. Hatta nefsin arındırılıp yükseltilmesiyle bütün diğer duyguların üzerinde bir makama çıkabildiğine, Üstad Bediüzzaman, Cennet Risalesinde şöyle temas eder: “Nefs-i insaniye; sırr-ı câmiiyet (çok kabiliyetlilik) itibariyle, tezekki etmek (kusurlarından arınmak) şartıyla bütün letaif-i insaniyenin (ruhtaki manevi duygularının) fevkıne (üstüne) çıktığı gibi.”
İşte bu noktaları dikkate aldıktan sonra diyebiliriz ki; Hiç düşünmeden nefsinin arzularına uyan kişi, nefsinin istidadıyla günaha dalmış olur. Fakat düşünerek, bir tercihte bulunarak nefsinin kötülük arzularına uyan kişi de ihtiyar ile işlemiş olur. Aslında, istidadıyla işlediği günahta bile bir ihtiyar söz konusudur. Yani bilmeden ve zorla işlemiş değildir. Zaten bilmeden ve zorla olsa, o zaman kötülük işlemiş sayılmaz. Hem ihtiyarıyla işlediklerinde de nefsin günah istidadı söz konusudur.
Dolayısıyla, istidadın galib geldiği tercihlerinde istidad ile işleme; ihtiyar ve iradenin açıkça kullanıldığı tercihlerinde ise ihtiyar ile işleme söz konusudur diyebiliriz.