Gezegenlerin hikmeti nedir?
Kainatta insanların yüzde belki binde birini bile müşahede edemediği harikulade bir yapı mevcuttur. Mesela: Uzayda galaksilerin 100 milyardan fazla olduğu ve her galakside de ortalama 100 milyar yıldız bulunduğu kabul edilmektedir. Güneş sisteminin içinde bulunduğu samanyolu galaksisi, disk şeklindedir ve içinde tahminen 100 milyar yıldız vardır. Çapı 100 bin ışık yılı kadardır. Yani galaksinin bir ucundan çıkan ışık diğer ucuna 100 bin ışık yılında varmaktadır. (Kainattaki Dengeler ve Allah, İdris Tüzün)
Bu kadar görkemli ve muazzam olan kâinat kitabını Rabbimiz kendini bize tanıtmak, kudretini, ilmini azametini, haşmetini… Bildirmek için yaratmıştır. Yani kâinatın yaratılışındaki En önemli hikmet: Allah’ı tanıtmak, O’nun Kudretini, Azametini, İlmini ve Hikmetini göstermektir.
Kâinata bakan birisi harikulade bir düzenin bir hikmetin olduğunu müşahede eder. Bu düzen elbette düzen kurucuyu gösterir. Her cemal ve kemal sahibi kendi cemalini ve kemalini görmek ve göstermek ister. Kâinattaki bu mükemmellik ve güzellik elbette kâinatı yaratan zatı aşikâre bir şekilde göstermektedir. Cenab’ı Hakk kendi cemalini ve kemalini görmek ve göstermek için kainatı yaratmıştır. Dolayısıyla kâinatın ve gezegenlerin yaratılışındaki en önemli hikmet budur. Nitekim bir Hadis-i Kudsi’de Cenab’ı Hakk; “Ben gizli bir hazineydim. Mahlukatı yarattım ki beni tanısınlar.” (mirkatü’l-Mefatih, c. 10, s. 365) . Buyurmaktadır.
Dünya kainata mukayese edildiğinde çok küçük olduğu halde şuur sahibi varlıklarla doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden yerlerine yenilerin gelmesi bize kainatın diğer yerlerinde de oralara münasib başka varlıkların olduğunu gösterir.
Bediüzzaman hazretleri on beşinci söz adlı eserinde bu hakikati şu şekilde ifade ediyor:
Hakîkat ve hikmet ister ki: Zemin gibi semâvâtın da kendine münâsib sekeneleri bulunsun. Lisân-ı şer‘îde o ecnâs-ı muhtelifeye ‘melâike ve rûhâniyât’ tesmiye edilir. Evet, hakîkat öyle iktizâ eder. Zîrâ zemin, küçüklüğü ve hakāretiyle beraber zîhayat ve zîşuûr mahlûklardan doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuûrlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrîh eder ki: Şu muhteşem burçlar sâhibi, müzeyyen kasırlar hükmünde olan semâvât dahi, zîşuûr ve zevi’l-idrâk mahlûklarla doludur. Onlar dahi ins ve cin gibi şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinât kitabının mütâlaacıları ve şu saltanat-ı rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Çünki kâinâtı had ve hesaba gelmeyen tezyînât ve mehâsin ve nukūş ile süslendirip tezyîn etmesi, bilbedâhe mütefekkir istihsân edici ve mütehayyir takdîr edicilerin enzârını ister.
Evet, hüsün, elbette bir âşık ister. Taâm ise, aç olana verilir. Halbuki ins ve cin, şu nihâyetsiz vazîfeye, şu haşmetli nezârete ve şu vüs‘atli ubûdiyete karşı milyondan birisini ancak yapabilir. Demek bu nihâyetsiz ve mütenevvi‘ vezâife ve ibâdâta, nihâyetsiz melâike envâı ve rûhâniyât ecnâsı lâzımdır.
Yine yirmi dokuzuncu sözde de:
Evet, hakîkat böyle iktizâ eder. Zîrâ şu zeminimiz, semâya nisbeten küçüklüğü ve hakāretiyle beraber zîşuûr mahlûklarla doldurulması, ara sıra boşaltıp yeniden yeni zîşuûrlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrîh eder ki, şu muhteşem burçlar sâhibi olan müzeyyen kasırlar misâli olan semâvât dahi, nûr-u vücûdun nûru olan zîhayat; ve zîhayatın ziyâsı olan zîşuûr ve zevi’l-idrâk mahlûklarla elbette doludur. O mahlûklar dahi ins ve cin gibi şu saray-ı âlemin seyircileri ve şu kâinât kitabının mütâlaacıları ve şu saltanat-ı rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Küllî ve umûmî ubûdiyetleri ile, kâinâtın büyük ve küllî mevcûdâtın tesbîhâtlarını temsîl ediyorlar.......Bazı rivâyât-ı ehâdîsiyenin işârâtıyla ve şu intizâm-ı âlemin hikmeti ile, denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı câmide-i seyyâre, yıldızlar seyyârâtından tut, ta yağmur katarâtına kadar, bir kısım melâikenin sefîne ve merâkibidirler. O melâikeler, bu seyyârelere izn-i İlâhî ile binerler. Âlem-i şehâdeti seyredip gezerler. O merkeblerinin tesbîhâtını temsîl ederler.
Evet bir hikmeti de bu varlıkların binekleri olmaları ve yaptıkları ibadetlerin azametini göstermektir.
Maddi olarak da dünya, güneş, gezegenler ve diğer bütün yıldızlar arasında muazzam bir denge yaratılmış. Dünyada yaşam için uygun bir zeminin oluşması diğer yapılarla olan bu denge üzerine kurulmuştur. Mesela atmosferde mevcud olan gazların dünyadaki yaşamı olumsuz etkilemeyecek şekilde yerleştirilmesi diğer yapılarla olan çekme, itme kuvvetleri vb. kanunlarla sağlanmaktadır.
Yapılan bir araştırmada; dünyadaki hayatın muhafaza edilmesinde jüpiterin önemli bir vazife gördüğü ortaya çıkmıştır. Jüpiter güçlü çekim kuvvetiyle güneş sistemine giren her türlü kuyruklu yıldız ve asteroiti ya yörüngesini değiştirerek fırlatır ya da kendi içerisine alarak o gök cismini yok eder.(Kainattaki Dengeler ve Allah, 62)
Gezegenlerin yaratılmasında yukarıdaki hikmetler gibi bir çok hikmeti vardır.