Soru

İslâm'da Evlilik Zorunlu mu? Evlenmek İstemeyenlere Tavsiyeler

Etrafımda kadınlara yapılan kötülükler beni evlilikten uzaklaştırdı. Erkeklere güvenemiyorum. Bir kadın olarak evlenmek zorunda mıyım? Evlenmemek günah mıdır?

Tarih: 6.06.2024 11:19:50
Okunma: 525

Cevap

İslâm, evliliği ve evlilik yoluyla neslin devamını emretmiştir. Nitekim âlimlerimiz neslin devamını, İslâm’ın gerçekleştirmeyi hedeflediği beş temel zarurî esastan biri olarak görmüşlerdir. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de evli olmayanların evlendirilmesi emredilmiş, fakir olsalar bile Allah’ın onları kendi lütfundan rızıklandıracağı bildirilmiş (en-Nûr 24/32); evlilik hükümleri detaylı bir şekilde anlatılmış (en-Nisâ 4/3, 23) ve insana kendi türünden huzur bulacağı eşlerin yaratılması da Allah’ın varlığının ve hikmet sahibi oluşunun delili olarak gösterilmiştir. (er-Rûm 30/21)

Hz. Peygamber (s.a.s.) Müslümanları evlenmeye teşvik ederek; “Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin.[1] ve “Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim.[2] buyurmaktadır.

Bu itibarla evlilik, meşru bir mazeret olmadıkça terk edilmemesi gereken bir sünnet olarak görülmüştür. Bununla birlikte evlenmediği takdirde günaha girme ihtimali yüksek olan kimsenin evlenmesi vaciptir. Bir kimsenin davranışlarına yansıyan kişilik bozuklukları sebebiyle evleneceği eşine zulmetmesinden endişe edilmesi hâlinde ise evlenmesi mekruhtur.[3]

Yukarıda da anlatıldığı üzere evlilik ve nikah İslâm’da övülmüş ve kutsal olarak kabul edilmiştir. Kişinin çevresinde karşılaştığı kötü örnekler veya korkuları sebebiyle insanın fıtratına uygun ve hayatın doğal süreci içerisinde bulunan evlilikten yüz çevirmesi pek de uygun değildir. Sevgili Peygamberimiz (sav) veda hutbesinde “'Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Buyurmuştur. Üstad Bediüzzaman Hazretleri de: “Kadınlar, hilkaten zaîfe ve nâzik olduklarından, kendilerini ve hayatlarından ziyâde sevdikleri yavrularını himâye edecek bir erkeğin himâye ve yardımına muhtaç bulunduklarından…”[4] diyerek konuyu insanların yaratılış gerçeği kapsamında değerlendirmiştir.

Hayatın mücadele ekseninde süregeldiği dünyada ruhen hassas, kalben nazik olan kadınlar elbette muhafazaya ve yardıma ihtiyaç duymaktadırlar. Bu muhafaza ve yardım şüphe yok ki evlilik müessesesi ile uygun bir mecrada yapılmakta ve hayattaki sosyolojik denge sağlanmaktadır. Dolayısıyla hususen bir kadının sadece çevresinde gördüğü kötü örnekler sebebiyle Allah’ın emri Rasülünün ise sünneti olan evlilikten kaçınması doğru değildir. Ayrıca maalesef aile kurumuna karşı ciddi bir propagandanın yapıldığı bu dönemde olumsuz örneklerin de bilinçli olarak gündemde tutulduğunu unutmamak gerektir.

Evlilikten kaçınmak yerine evlenecek olan kişilerin eş seçimindeki kriterlerini doğru bir biçimde belirlemeleri gerekmektedir. Evliliğe giden yolun ilk adımı duygusal bir uyum olsa da onu devam ettirecek sadece bu duygusallık değildir. Bu sebeple evlilik de anlık hisler ile hareket etmek yanlış bir tercihe sebep olabilir.

Evlilikte en önemli husus eşler arasındaki küfüv yani denkliktir. Bu denklik her konuda olmasa dahi en azından esas itibarıyla sağlanabilmelidir. Bediüzzaman Hazretleri Lem‘alar isimli eserinde: “Hem şer‘an koca, karıya küfüv olmalı. Yani birbirine münâsib olmalı. Bu küfüv ve denk olmanın, en mühimmi diyânet noktasındadır.”[5] diyerek değerlendirilmesi gereken en mühim esasın iman olduğuna vurgu yapmıştır. Herşeyden evvel bir kadın veya erkek evlilik hususunda sâlih veya sâlihâ bir mü’mini tercih etmelidir. Zira imanlı bir mü'min:

  1. Allah rızası doğrultusunda yaşamayı kendisine esas yapması sebebiyle bilerek günaha girmekten ve zulmetmekten korkar. Erkek eşine Allah’ın bir emaneti ve muhafaza edilmesi gereken kıymetli bir hediye nazarı ile bakarken, kadın eşini Allah’ın rızasına eriştirecek bir ihsan olarak görür.
  2. Elbette her insan hata yapabilir. Lâkin iman hakikatlerinin şuurunda olan kişiler her ne problem ve sorun yaşanırsa yaşansın birbirlerine olan sadakat ve saygılarından ödün vermeyeceklerdir. Eşler aralarında oluşabilecek her türlü sorun veya probleme karşı Kur’ân ve sünnet çizgisinde çözüm arayacak ve zulmetmekten Allah’a sığınacaklardır.
  3. Hem eşler birbirlerine yalnız dünya hayatına mahsûs bir hayat arkadaşı değildirler. Belki ebedi hayatlarında dahi Üstad Hazretlerinin tabiri ile birbirlerine bir refîka-i hayattırlar. Yani hayat arkadaşıdırlar. Dolayısıyla yapılacak olan evlilik akdi ebedî bir birliktelik için verilmiş söz hükmündedir. İşte diyanet noktasındaki küfüv yani denklik karı-kocanın cennette ebedi birliktelik ve saadetine vesile olacaktır. İman şuurunda olan bir erkek veya kadında cennette de eşinin yanında olmak için bu dünyada onun gibi dindarlığını muhafaza etmek ister ve ahiretine çalışır.
  4. Hem gençliğin ihtiyarlığa dönmesi ile bedenî güzellik dahi insanı terk etmeye başlar. Eşine ebedi bir refikası cennetteki arkadaşı nazarıyla bakan bir mü'min zamanla giden maddi güzelliğinden ziyade eşinin ruhunun güzelliğine bakar. Ona olan muhabbet ve sevgisi ebediyen devam eder. Sadakat ve saygısını sevgisi ile diri tutar. Zira bir evliliğin temeli sadakat, çatısı saygı, güneşi de sevgidir.

 Tüm bunlara ek olarak evlilik farklı iki insanın aynı hayatı paylaşma akdidir. Bu sebeple diyanetteki denklik; kültür, örf, meşrep, sosyal statü gibi konulardaki denklikle de desteklendiği ölçü de evliliğin daha huzurlu olması sağlanabilir.


[1] (Buhârî, Nikâh, 2-3 [5065-5066]; Müslim, Nikâh, 1 [1400])

[2] (İbn Mâce, Nikâh, 1 [1846]; bkz. Buhârî, Nikâh, 1 [5063]; Müslim, Nikâh, 5 [1401]; Abdürrezzâk, el-Musannef, 6/173 [10391])

[3] Din İşleri Yüksek Kurulu

[4] Lem‘alar;  s.206

[5] Lem‘alar;  s.207


Yorum Yap

Yorumlar