Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin eski Said dönemi eserlerinden Muhâkemât adlı Eserinde geçen bu ifadeleri kısaca şöyle izah edebiliriz:
Evet müvazenesiz vaizler (ölçüsüz, dengesiz, aşırı anlatım yapan din adamları) çok hakâik-i neyyire-i diniyenin (dinin parlak, nurlu hakikatlerinin) husufuna (tutulma, gizlenme, parıltısını kaybetmesine) sebeb olmuşlardır.
Yani ölçüsüz, dengesiz şekilde konuşan bazı vaizler; aslında çok parlak ve insanları aydınlatması gereken dinî hakikatlerin anlaşılmasını zorlaştırmış, o hakikatleri adeta görünmez hale getirmişlerdir.
Meselâ: İnşikak-ı Kamer (Ay’ın yarılması mucizesi) olan mu'cize-i mütevatire-i bahireyi (çok güçlü ve birçok sahih kaynaktan gelen, parlak bir mucizeyi), meyl-ül mücazefe (aşırıya kaçma, abartma eğilimi) ile: "Arza nüzul (ay’ın dünyaya inmesi) ile peygamberin cebine girip çıkmış" olan ilâve, o güneş-misal (güneş gibi parlak) mu'cizeyi Süha yıldızı gibi (Gökyüzünde zor görülen çok sönük bir yıldız gibi) mahfî (gizli, görünmez hale getirmiş) ve kamer-misal (ay gibi ) olan bürhan-ı nübüvveti (peygamberliğe delil olan mucizeyi) münhasif ettiği (tutulmuş, ışığını kaybetmiş) gibi, Münkirlerinin (Allahı İnkar eden kişilerin) bahanelerine kapılar açtı.1
Mesela: Bazı kişiler ayın ikiye yarılma mucizesini anlatırken öyle abartmış ki, “Ay ikiye yarıldıktan sonra dünyaya inmiş, Peygamber’in cebine girip çıkmış” gibi gerçek dışı şeyler eklemişler. Böyle abartılı anlatımla, aslında güneş kadar parlak olan bir mucizeyi, neredeyse görünmeyen bir yıldız gibi göstermiş, yani o mucizenin etkisini azaltmışlar. Ve Hazreti Muhammed (asm) efendimizin peygamberliğine kuvvetli bir delil olan bu mucize, dolunay gibi aydınlatıcıyken bu abartma yüzünden tutulmuş bir Ay gibi etkisini kaybetmiş ve inkarcıların da “Bu nasıl olur? Bu çok saçma! gibi itirazlarına fırsat vermiş oluyorlar.
Bediüzzaman Said Nursi, Muhâkemât, Hayrat Neşriyat, s27