Soru

"Evet, cennet bahardan ne kadar yüksek ise, o derece bahar bahçelerinin hilkati, o cennetten daha müşkildir ve hayret-fezâdır, denilebilir."

10. Söz Haşir Risalesi'nin 5. Hakikatinde geçen bu cümleyi izah eder misiniz?

Tarih: 13.03.2025 22:34:25

Cevap

ALLAH’IN KUDRETİNDE MERTEBE OLMAZ

Cenab-ı Hakk; Kur’ân-ı Kerîm’de مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ buyurmaktadır. 

“Sizin (yoktan) yaratılmanız da (öldükten sonra) diriltilmeniz de, ancak tek bir kişi(nin yaratılış ve diriltilişi) gibi (O'na kolay)dır.”[1]

Bu itibarla öncelikle ifade etmeliyiz ki; Allah’ın kudretinde mertebe yoktur. Çünkü onun kudreti, zatına ait ve ondan hiçbir cihetle ayrılmaz bir sıfatıdır. Öyle ise kudretin zıddı olan acz, kudreti lüzumlu olan zâta musallat olamaz. Yani bir zâtta, kudreti kendi zâtına ait bir sıfat olmakla beraber ondan kısmen ayrılmasını netice veren acizlik asla olmaz. Bu durumda iki zıt bir araya gelir ki bu mümkün değildir. Varlık ve yokluğun aynı anda bir şeyde olmasının mümkün olmaması gibi. Acz, o zâta musallat olamıyorsa, kudretinin içine giremiyorsa o halde onun kudretinde mertebe olamaz. Zira mertebe ancak bir şeye zıddının müdahalesiyle meydana gelir. Sıcaklıktaki dereceler soğuğun etkisiyle ortaya çıkar.[2]

Hiçbir şey Allah’a ağır gelmez. Bir baharı yaratmak, bir çiçek kadar Allah’a kolaydır. Cenneti yaratmak, bir bahar kadar Allah’a rahattır.[3] 

ALLAH’IN KUDRETİNİN BİZE GÖRE MERTEBELİ OLUŞU

Rabbimiz Yâ-Sîn süresinin sonunda şöyle misal getirir;

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ

“Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misâl getirdi: “Onlar çürümüş olduğu hâlde, şu kemikleri kim diriltecek?” dedi.”[4]

قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ

De ki: “Onları ilk def'a yaratan, (yine) onları diriltecek! Çünki O, her türlü (mahlûku ve onları) yaratmayı hakkıyla bilendir.”[5]

Bediüzzaman Hazretleri konuya dair şunu kaydeder:

“Neş’e-i ûlâya (yoktan ilk yaratılış) dikkat edenin, neş’e-i uhrâ (ölümden sonraki yaratılış) hakkında tereddüdü kalmaz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın emrettiği gibi, “Neş’e-i ûlâyı gören adam, neş’e-i uhrâyı inkâr edebilir mi?” Çünki ikinci teşekkül, yani ikinci yapılış, birinci teşekkülden daha kolaydır. Bunu yapan, onu daha kolay yapar.”[6]

Buradaki kolaylık ve zorluğun bize göre olduğu unutulmamalıdır.

CENNET VE BAHARIN YARATILIŞ CİHETİYLE MUKAYESESİ

Şimdi soruya bahis olan haşiyeyi bütünüyle ele alarak izah edelim.

“Evet, âhirete nisbeten (kıyasla) gayet dar bir sahîfe hükmünde olan rûy-u zemînde (yer yüzünde), had ve hesaba gelmeyen hârika san‘at numûnelerini ve haşir (diriliş) ve kıyâmetin misâllerini göstermek; ve üç yüz bin kitap hükmünde olan muntazam envâ‘-ı masnûâtı (varlıkları) o tek sahîfede kemâl-i intizâm ile (mükemmel bir düzenle) yazıp derc etmek (yerleştirmek), elbette geniş olan âlem-i âhirette (âhiret âleminde) latîf (kesîf, maddî, yoğun ve sıkı olmayan)  ve muntazam (düzenli) cennetin binasından ve îcâdından (yaratılmasından) daha müşkildir (zordur). Evet, cennet bahardan ne kadar yüksek ise, o derece bahar bahçelerinin hilkati (yaratılışı), o cennetten daha müşkildir (zordur) ve hayret-fezâdır (şaşırtıcıdır), denilebilir.[7]

Konunun problematiği; baharın cennetten daha zor yaratılmasıdır. Yukarıda hatırlatıldığı üzere bu zorluğun en başta bize göre olarak anlaşılması gerekir.

BAHAR NEDEN CENNETTEN DAHA ZOR YARATILIR?

Bediüzzaman Hazretleri, âhirete kıyasla yeryüzünün dar olmasına öncelikle vurgu yapar. Bu dar olan yer yüzünde kışta ölmüş hem bitkiler hem hayvanlardan üç yüz binden fazla tür varlıkların sayılamayacak kadar çok olan fertlerine bahar mevsiminde yeniden hayat vermekte ve onları misliyle tekrar dünyaya getirmektedir. Adetâ tek bahar sayfasına üç yüz binden fazla kitap her sene düzenli olarak karıştırılmaksızın yazılmaktadır. Bu mu daha zordur? Yoksa üç bin sahifelik bir kitaba üç yüz bin kitabı yazmak mı daha zordur?

Bize göre; evvelki şıkkın daha zor olduğu açıktır.

Kâinât kitabında öyle büyük harfler vardır ki, o harflerin bir kısmında bir kelime yazılıdır. Bir kısmında bir cümle, bir kısmında bir kitap yazılıdır. Meselâ; o kitapta deniz, ağaç, yeryüzü birer harf gibidir. Birinci harfte balık kelimesi, ikincisinde ağaç cümlesi, üçüncüsünde hayvan kitabı yazılmıştır. Hatta Yâ-Sîn suretinde tam Yâ-Sîn Sûresi yazıldığı gibi, bazı varlıkların bir kelime olan isminde ve çekirdeğinde o varlığın sûresi ve kitabı yazılmıştır.[8]

Bu zorluğun bir başka yönü ise dünya ile cennetin ve insanın dünya ve cennetteki halinin kıyası ile alakalıdır.

İnsan ruhu çok lâtif yaratılışta, zaman ve zemin kaydı dışında olmakta iken maddî bir bedenin içinde sakin kılınmıştır. Beden ise zaman ve zemine mahkumdur.[9] Bu durum esasında bir insanın demirden bir elbisede yaşamak zorluğundan daha çetindir.

Cismin hayatı, bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu, geçmiş ve gelecek cisim için yok hükmünde olduğu halde; ruh ise hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki geniş bir sahada varlık gösterebilmektedir.[10]

Böyle olmakla beraber Cenab-ı Hakk, insan cismini bütün isimlerini en zengin, en kapsamlı ve en kuşatıcı olarak gösterebilecek bir kıvamda yaratmıştır. Ve sayısız rahmet hazinelerini anlayabilecek, tartabilecek, fark edebilecek cihazları insanın cismine takmıştır. Böylece cisim ruhtan daha kıymetli olabilmektedir.[11] Bu mu daha zordur?

Âhirette yaratılacak insan bedeni ise artık ruha münasib bir keyfiyetle yaratılıp bu geçici dünyadan gidip ebedi âhiret yurdunda Rabbinin huzuruyla şeref bulacaktır. Rabbiyle arasındaki tüm sebep, vasıta ve perdelerden kurtulup Rabb-i Rahîmine ebedi, daimî ve değişmez saltanatında perdesiz kavuşacaktır.[12]

Hem insana öyle bir cennet verecek ki, dünyada kendisine verilen duyular ve duygular küçük fidanlar olduğu halde, cennette en mükemmel bir şekilde gelişip açılacaktır. Dünyada tohumcuklar hükmünde olan kabiliyetleri sayısız lezzetlerle ve güzellikler ile sünbüllenecek şekilde ona verilecektir.[13] Böyle bir keyfiyet ve kıymetlenme ile insanın Allah’ın esmasına mazhariyeti, marifeti mi daha zordur?

Bize göre; evvelki şıkkın daha zor olduğu açıktır.

Nasıl ki insan için durum budur. Aynı durum, insanın meskeni olan dünya ve cennet için de benzer kıyasla anlaşılabilir. Mesela; bu dünyada Allah zıtları içiçe yaratmıştır. Gül dikenle, nar nurla beraber yaratılmıştır. Her daim bu zıtlar birbirine baskın gelme mücadelesindedir. Kıyamet ile öyle bir tasfiye olacaktır ki tüm zıtlar birbirinden ayrılacaktır. Gül güzelliğiyle cennete, diken ise acı verici haliyle cehenneme gidecektir. Ateşin narı (ısısı) cehennemde, nuru (ışığı) ise cennette olacaktır.[14]

Dünyada bahar mevsiminde Rabbimizin kudretine sebepler perde olmakla yaratılışı mı daha zordur? Yoksa kudret diyarı olan Cennette yaratılışı mı daha zordur?

Bize göre; evvelki şıkkın daha zor olduğu açıktır.

Özetle; büyük bir külliyenin inşasından daha zor ve şaşırtıcı olan o külliyeyi içine ve dışına ait ne varsa tüm detaylarıyla beraber kibrit kutusu büyüklüğünde bir maket olarak yapmak olduğu gibi baharı yaratmak aa cenneti yaratmaktan bizim nazarımızda daha zor ve şaşırtıcıdır.

Aksi halde Rabbimizin sonsuz kudretine nispetle atomla galaksiyi, çiçekle baharı, dünya ile ahireti yaratması aynı kolaylıkta ve rahatlıktadır. Zira Allah'ın kudreti, zatî bir sıfattır. Aza-çoğa, küçüğe-büyüğe, ferde- nev'e nisbeti birdir. 


[1] Lokman, 31/28.

[2] Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 205.

[3] Asa-yı Musa, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 205

[4] Yâ-Sîn, 36/78.

[5] Yâ-Sîn, 36/79.

[6] İşârâtü’l İ’câz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 52.

[7] Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 31.

[8] Mesnevi Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 187.

[9] Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 172

[10] Lemâlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 12-13.

[11] Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 172

[12] Asa-yı Musa, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 206

[13] Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 317-318.

[14] Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 214.


Yorum Yap

Yorumlar