Ashâb-ı Kehf kıssası nedir? Ashâb-ı Kehf'in isimleri belli midir? Bu isimleri ezberlemenin faziletli olduğuna dair kaynaklar doğru mudur?
Ashâb-ı Kehf kıssası Kurân’da Kehf suresinde anlatılmaktadır. Bu kıssanın önemi dolayısıyla bu sureye onlara ithafen “Kehf” adı verilmiştir. Buna göre putperest bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç bu inançlarını açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, taşlanarak öldürülmekten veya zorla din değiştirmekten kurtulmak için mağaraya sığınmışlardır. Yanlarındaki köpekleriyle birlikte orada derin bir uykuya dalan bu gençler 309 yıl sonra uyanmışlardır. Bu süre Kur’ân-ı Kerîm’de;
“Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler.[1]
De ki: “Allah (onların) ne kadar kaldıklarını en iyi bilendir! Göklerin ve yerin gaybı(nı, gizliliklerini bilmek) O'na âiddir. (O,) ne güzel görür ve ne güzel işitir! Onların(göklerde ve yerde olanların) O'ndan başka hiçbir dostu yoktur. Hem (O,) hükmünde hiçbir kimseyi ortak kılmaz.”[2] şeklinde belirtilmektedir.
Bir diğer anlayışa göre âyette geçen 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime göre karşılığıdır. Yani güneş takvîmine göre üç yüz sene, ay takvîmine göre üç yüz dokuz yıl eder. Zîrâ, bu iki takvim yılı arasındaki on günlük fark, her yüz senede ay yılıyla üç yıl etmekle, üç yüz senede bu fark dokuz yıl olur.[3]
Ashâb-ı Kehf Kıssası
Hz. İsa’nın vefatından sonra onun mesajı Roma İmparatorluğunun çeşitli bölgelerine ulaşmaya başlamıştı. Yedi genç bu mesajların kendilerine ulaşmasıyla birlikte putperestliği terk edip Allah’ı ilah olarak kabul etmişlerdi. Dönemim imparatoru Decius, bu gençlerin inançlarını değiştirdiğini öğrenince onları huzuruna çağırıp inançları hakkında bilgi almış, bu gençlerde cesur bir şekilde Allah’tan başka ilah olmadığını açıkça söylemişlerdi. İmparator gençlerin din değiştirmelerine çok öfkelenmiş üç gün içerisinde eski dinlerine dönmedikleri takdirde onları öldüreceğini söylemişti. Bunun üzerine bu yedi genç üç günlük mühletten faydalanarak şehri terk etmiş, dağda bir mağaraya sığınmak üzere yola koyulmuşlardı. Yolda bir köpek de onların peşine takıldı. Ne kadar bu köpekten kurtulmaya çalışsalar da köpek onların peşlerini bırakmadı. Sonra saklanmaya müsait bir mağara bulup oraya girdiler. Köpek de mağaranın girişine oturdu. Gençler yorgunlukları sebebiyle derin bir uykuya dalmışlardı. Daha sonra uyandılar. Mağarada “bir gün kadar” uyuduklarını sanan gençler, içlerinden birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre gönderirler. Şehre erzak almaya gittiğinde elindeki asırlar önceye âit paraları görenler, onun bir define bulduğunu zannederek hükümdara şikâyet ederler. Ardından Ashâb-ı Kehf’in yanlarına giderek onları ziyâret ederler. Bundan sonra Cenâb-ı Hak, Ashâb-ı Kehf’in ruhlarını oracıkta kabzeder. Böylece onların durumuna muttali olanlar Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini anlarlar, mağaranın bulunduğu yere bir mescid yapmaya karar verirler.
Putperestlerin zulmünden Allah’a sığınan ve mağarada uyutulan gençlerin bu süre zarfında bedensel açıdan hiçbir değişime uğratılmamaları, vücutları çürümeden yaşamaya devam etmeleri olağanüstü bir hadisedir. Bu mezkûr gençler üzerinde südûr eden bu üç yüz küsür yıl bir mağarada uyutulma hadisesi kerametten başka bir şeyle izah etmek mümkün değildir.
Ashâb-ı Kehf’in Sayısı ve İsimleri
Rivayet olunduğuna göre Necrânlı olan Hristiyan bir heyetin seyyidi, âkibi (emiri) ve diğer adamları, Sevgili Peygamberimiz’in (sav) yanında iken, söz dönüp dolaşıp Ashâb-ı Kehf meselesine geldi. Bunun üzerine Seyyid, "Onlar Ya'kûbi (mezhebinden) olup, üç kişi idiler, dördüncüleri köpekleri idi" dedi. Âkib (reis) olan ise, "Onlar Nastûrî (mezhebinde) olup, beş kişi idiler ve altıncıları köpekleri idi" dedi. Müslümanlar da, "Onlar yedi kişi olup, sekizincisi köpekleri idi" dediler. Daha sonra ise şu âyetler nâzil oldu.[4]
“(Ehl-i kitâbın bir kısmı:) “(Onlar) üç (kişi)dir, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. Yine (bir kısmı): “(Onlar) beş (kişi)dir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. (Hâlbuki bunlar) gayba (karanlığa) taş atmak kabîlindendir ve (mü'minler ise): “(Onlar)yedi (kişi)dir, sekizincileri köpekleridir” diyecekler. De ki: “Rabbim, onların sayılarını en iyi bilendir! Onları ancak pek az kimseler bilir.” Öyle ise onlar hakkında (Kur'ân'da bildirilen) açık delillerin dışında münâkaşaya girme ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma!”[5]
Müfessirler doğru olan sayının mü'minlerin belirttirği sayı olduğunu ifade etmişlerdir. Nitekim âyette Hristiyanların görüşleri söylendikten sonra “(Hâlbuki bunlar) gayba (karanlığa) taş atmak kabîlindendir” ara cümlesi girmiş ardından mü’minlerin ifadeleri zikredilmiş, onların görüşleri gayba taş atmak nevinden değerlendirilmemiştir.
Yine Rabbimiz onların, "Yedidir, sekizincileri de köpekleridir" dediklerini naklettikten sonra, "De ki: Rabbim onların sayısını daha iyi bilendir. Onları ancak insanların pek azı bilebilir" buyurmuştur. Binâenaleyh ilk iki görüşün peşinden, "Bunlar gayba taş atmaktır" ifadesi getirilirken, üçüncüsünün peşinden, “Onları ancak insanların pek azı bilebilir" ifadesinin getirilmesi, bu üçüncü görüşün, kuvvetli ve doğru olma açısından ilk ikisinden ayrı olduğuna delâlet eder. [6]
Ayrıca; "Sekizincileri de köpekleridir" anlamındaki âyetinin başına gelen "vav" harfi, nahivcilere göre sayılarına dair verilen haberin sonuna gelmiş bir atıf "vav"ıdır ki, bu da onların durumunu açıklamak ve bu sayının haklarında söylenen nihai sayı olduğuna delâlet etmek içindir.[7]
Bununla birlikte Allah, "Onları ancak insanların pek azı bilebilir" buyurmuştur. Bu ifade, Ashâb-ı Kehf'in sayısını ancak bu az kimsenin bilebileceğini göstermektedir. Binâenaleyh âyette bahsedilen "pek az" ifadesi ile, bunu söyleyen Müslümanların kastedilmiş olması gerekir. Hz. Ali (r.a.): "Onlar yedi kişiydiler. İsimleri şöyle idi: Yemlihâ, Mekselinâ, Meslesînâ-ki bu üçü kralın sağ tarafında olanlardı. Kralın solunda olanlar ise, Mernos, Debernos ve Sadenos idi. Kral mühim işlerde bu altı kişi ile istişare ederdi. Yedincileri ise, bunlar krallarından kaçtıklarında kendilerine katılan o çobandı. Köpeklerinin adı ise Kıtmîr idi" demiştir. İbn Abbas (r.a.): "Ben bu pek az kimselerdenim. Onların sayıları yedidir, sekizincileri de köpekleridir" demiştir.[8] Yine İbn Abbâs şöyle demiştir; “Onlar, gece ve gündüz Allah'a ibâdet ediyor, ağlıyor ve Allah'tan yardım diliyorlardı. Ve sayıları da sekiz kişi idiler. Bunlann en büyüğü ve hükümdarla konuşanı Mekselmînâ/ Meksilmîna idi. Diğerlerinin adı ise Mecsimilnînâ/ Muhsimilnîna, Temlîka/Yemliha, Martonis/Metrus, Keştonis/ Keşvetûş, Beyronis/ Bîrûns, Deymos/ Dînmûs, Vaytonoskaluş./ Yatnûs”[9]
Ancak görüldüğü gibi hem İbn Kesir’in aktardığı hem de Kurtubî’nin aktardığı bu rivayette iki tefsirde de isimler farklı ifade edilmiştir. Bunun sebebi isimlerin Arapça olmayışıdır. Ayrıca iki rivayette aktarılan isimlerin sayısının yedi değil sekiz tane olması da düşündürücüdür.
Kurtubî isimleri aktardıktan sonra bu rivayetlerin çok zayıf olduğunu ifade etmiştir.[10] İbn Kesîr de tefsirinde bu rivâyeti aktardıktan sonra “Allah en iyisini bilir ya bu konuda aktarılanların çoğunluğu ehl-i kitabın rivâyetlerinden alınmıştır.” der.[11]
Bundan anlaşılıyor ki, Ashâb-ı Kehf'in isimleri üzerinde bir ittifak ve sağlamlık bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu isimlerin bir tılsım, koruyucu, bereket olarak kullanılmasına dair herhangi bir sahih hadis rivayeti söz konusu değildir.
[1] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, c. 15, s. 157-158
[2] Kehf, 18/25
[3] bn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm; Hadislerle Kur’an-ı Kerîm Tefsîri, Çev. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1985, c. 9, s. 4974
[4] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, c. 15, s. 148
[5] Kehf, 18/22
[6] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, c. 15, s. 148-149
[7] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, c. 10, s. 576-580
[8] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları, c. 8, s. 200-201.
[9] İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm; Hadislerle Kur’an-ı Kerîm Tefsîri, Çev. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1985, s.4971-4972; İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, c. 10, s. 542-544
[10] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, c. 10, s. 576-580ç
[11] İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm; Hadislerle Kur’an-ı Kerîm Tefsîri, Çev. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1985, c. 9, s. 4971