Ebu Hureyre (ra) kimdir? Hususen hadis rivayet etmesi ve hafızası hakkında bilgi verir misiniz?
EBÛ HÜREYRE (r.a.)
Künyesi ve Müslüman Oluşu
Yemen’de yaşayan Ezd kabilesinin Devs koluna mensup olan ve doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen sahabi, farklı kaynaklarda Abdüşems, Abdüamr, Sükeyn veya Amr b. Abdüganm gibi isimlerle anılmıştır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), onun ismini Abdurrahman veya Abdullah olarak değiştirmiştir.
Künyesiyle ilgili rivayete göre, küçükken koyun otlatırken bulduğu kedi yavrularını elbisesinin eteğinde taşıyıp onlarla oynadığı için kendisine “Ebû Hüreyre” lakabı verilmiştir.[1]
Ebû Hüreyre (r.a.), İslam'la Hicret’ten önce tanışmış olup, onun Müslüman olmasına vesile olan sahabi Tufeyl b. Amr ed-Devsi’dir. Sevgili Peygamberimiz'den (s.a.v) İslam’ı kavmine tebliğ etme noktasında Cenâb-ı Hakk’ın yardımına nail olabilmesi için dua etmesini talep eder. Tufeyl daha sonra memleketine döner. Anne ve babasını İslam’a davet eder. Babası Müslüman olur. Fakat annesi İslam’ı reddeder. Ardından kavmini çağırır. Çağrıya yalnızca Ebu Hureyre (r.a.) icabet eder. Böylece Ebu Hureyre Müslüman olur.[2]
Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Devamlı Birlikte Olması
Ebû Hüreyre’yi en çok hadis bilen ve hadisleri en iyi ezberleyen sahâbî konumuna getiren çeşitli sebeplerin başında, onun Hz. Peygamber’le (s.a.v.) ilgili her şeyi öğrenme, hadisleri ezberleme konusundaki şiddetli arzusu ve dolayısıyla Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) yanından ayrılmaması gelmektedir. Ebû Hüreyre (r.a.), hem yolculuklarında hem de günlük hayatında Allah Resûlü’nden (s.a.v.) hiç ayrılmamıştır. Daima Peygamberimizin evine gitmiş, onun bulunduğu meclislerde yer almaya özen göstermiştir.
Mescid-i Nebevî’de Suffe’yi kendisine bir karargâh edinmişti. İslâmiyet’i geç benimsediği için kaybettiği yıllarını telâfi etmek amacıyla, açlıktan bayılacak dereceye geldiği halde Mescid-i Nebevî’deki Suffe’den ayrılmazdı.[3] Humeyd b. Abdurrahman Himyerî’nin aktardığına göre, Ebû Hüreyre’nin (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile olan yakınlığı dört yıl boyunca devam etmiştir.[4]
Ebu Hureyre (r.a.), ömrünü Allah Resulü’nün (s.a.v.) sünnetini tedvin ve tebliğe adamıştı. Ebû Hüreyre Medine’ye ulaştığı günden itibaren kendisini tamamen dine verdi ve Resûlullah’ın (s.a.v.) yanında bulunduğu sürece dünyevî hiçbir arzu peşinde koşmadı.
Diğer sahâbîlerin neden kendisi kadar hadis rivayet etmediklerini soranlara söylediği gibi muhacirler çarşıda ticaretle, ensar da malları ve mülkleriyle meşgulken Ebû Hüreyre ehl-i Suffe’den biri olarak Resûlullah’ın yanından ayrılmamış, diğer sahâbîlerin bulunmadığı meclislerde bulunmuş, onların duymadığı hadisleri duyup ezberlemiş, ilmi yaymayı emredip onu gizlemeyi yasaklayan âyetler karşısında bildiği hadisleri rivayet etmeye mecbur olduğunu düşünmüştür.[5] Nitekim Abdullah bin Ömer’in Ebû Hüreyre’ye hitaben, “Resûlullah’ın sohbetine en fazla devam edenimiz, onun hadislerini en iyi ezberleyenimiz sensin” demesi bu hakikati göstermektedir.[6]
Ebû Hüreyre'ye Hz. Peygamberin (s.a.v.) Duası/ Hafızası ve Hadisçiliği
Peygamberimiz (s.a.v.) onun ilmi için ve unutmaması için dua etmişti. O da bunun bereketine bir çok hadis rivayet etmiştir. Buna göre Zeyd b. Sabit anlatıyor: “Bir gün ben, Ebu Hureyre (r.a.) ve bir arkadaş mescitte Cenâb-ı Hakk’a dua ediyorduk. Allah Resulü (s.a.v.) çıkagelip yanımıza oturdu. Efendimiz (s.a.v.) oturunca biz sustuk. Önceki halinize dönün/devam edin buyurdu. Ben ve arkadaşım Ebu Hureyre’den (r.a.) önce dua ettik. Allah Resulü (s.a.v.) duamıza “amin” diyerek iştirak etti. Sonra Ebu Hureyre (r.a.) dua etti; “Allahım! Senden bu iki arkadaşımın istediğini bir de, unutulmayacak ilmi istiyorum.” dedi. Efendimiz (s.a.v.) O’nun duasına da “amin” dedi. Bunun üzerine; “Ey Allah’ın Rasülü (s.a.v.) unutulmayacak ilmi biz de istiyoruz.” dedik. Ne ki Allah Rasülü (s.a.v.) “Devsli” (Ebu Hureyre) sizi geçti buyurdu.[7]
Yine Buhari’de geçen bir hadise göre o duyduklarını ezberleyemediğinden yakınması üzerine Resûlullah (s.a.v.) ona elbisesini yere yaymasını söylemiş, içine iki avucuyla bir şey atar gibi yaptıktan sonra toplattırmış, Ebû Hüreyre o günden sonra duyduklarını unutmamıştır.[8]
Bu duanın bereketine Ebu Hureyre’yi (r.a.) Sevgili Peygambrimizle (s.a.v.) dört yıl kalmasına rağmen yirmi üç yıl Peygamberin yanında yer alan Hz. Ebu Bekir’den (r.a.) ya da hadisleri yazarak muhafaza eden Hz. Abdullah b. Amr b. As’tan (r.a.) daha fazla hadis rivayet etti. Nakledildiğine göre onun rivayetleri mükerrerleriyle birlikte 5374 adettir. [9]Kendisinden de sayıları 800’e varan pek çok sahâbî ve tâbiî rivayette bulunmuştur.
Bediüzzaman Hazretleri onun için “Medrese-i Kudsiye-i Ahmediye (asm) olan Suffa’nın namdar, sadık, hâfız bir şakirdi olan Ebu Hüreyre”[10] “Acaba Hazret-i Ebu Hüreyre gibi sadık ve bütün hayatını hadîse ve dine vakfeden”[11] “İşte Hâce-i Kâinât (Kâinatın Hocası) olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın kudsî medresesi ve tekkesi olan Suffa’nın demirbaş bir mühim talebesi ve mürîdi ve kuvve-i hâfızanın ziyâdesi için duâ-yı Nebeviyeye mazhar olan Hazret-i Ebû Hüreyre”[12] demektedir.
Yine Bediüzzaman Hazretleri Ebu Hureyre’nin çokça hadis rivayet etmesi hususunda şunları söylemiştir;
“Hem neden Hazret-i Enes, Câbir, Ebu Hüreyre’den (hadisler) çok geliyor; Hazret-i Ebubekir ve Ömer az rivayet ediyor?
Elcevap: Birinci şıkkın cevabı Dördüncü İşaret’in Üçüncü Esas’ında geçmiş. İkinci şıkkın cevabı ise nasıl ki insan, bir ilaca muhtaç olsa bir tabibe gider; hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder; mesele-i şer’iye (şer’i/hukukî mesele) , müftüden haber alınır ve hâkeza…
Öyle de sahabe içinde ehadîs-i Nebeviyeyi (Peygamberimizin hadislerini) gelecek asırlara ders vermek için ulema-i sahabeden (sahabenin âlimlerinden) bir kısım, ona manen muvazzaf (görevli) idiler. Bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı. Evet, Hazret-i Ebu Hüreyre bütün hayatını, hadîsin hıfzına vermiş; Hazret-i Ömer, siyaset âlemiyle ve hilafet-i kübra ile meşgul imiş. Onun için ehadîsi ümmete ders vermek için Ebu Hüreyre ve Enes ve Câbir gibi zatlara itimat edip ondan, rivayeti az ederdi.”[13]
[1] Tirmizî, “Menâḳıb”, 46
[2] Muhammed b. Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, Kahire, 1322, IV, 175-176; Hatip, a.g.e.., s. 69
[3] Yaşar Kandemir, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, c. 10, s. 160-167
[4] Zehebi, a.g.e.., II, 589
[5] Buhârî, “Ḥars̱ ve’l-müzâraʿa”, 21; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 159, 160
[6] Tirmizî, “Menâḳıb”, 46
[7] Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah Hakim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahihayn, Daru’l-Kitabi’l-İlmiyye, Beyrut, 1990, H. No: 6158, c.3, 582.
[8] Buhârî, “ʿİlim”, 42; Bediüzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.275
[9] Bakī b. Mahled, ʿAded mâ li-külli vâḥidin mine’ṣ-ṣaḥâbe mine’l-ḥadîs̱ (haz. İbn Hazm, nşr. Ekrem Ziyâ el-Ömerî), Medine 1984, s. 79.
[10] Bediüzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.251
[11] Bediüzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.251
[12] Bediüzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.251
[13] Bediüzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.263