Sualinizde insanın ebedî hayatta sıkılıp sıkılmayacağına dair bir tereddüt var. Hâlbuki bu tereddüt, ebedîliğin kendisinden değil; bizim aklımızın ve hayalimizin sınırlı oluşundan kaynaklanıyor. Çünkü insan zihni sonsuzu tam kavrayamaz. Bir şeyi sonlu ölçülerle düşündüğü için “ebedî” fikrini zihninde bitip tükenmez bir zaman olarak tahayyül eder; bu da ona yorucu gelir.
Oysa ebediyet bitmeyen bir zaman değil, tükenmeyen bir saadet hâlidir. Cennet öyle bir yerdir ki, orada elem yok, hüzün yok, fenalık yok; her şey lezzet, her şey saadettir. Hem o saadet dahi daimîdir, zevalsizdir. Yani cennette sıkıntıya sebep olacak hiçbir şey yoktur. Çünkü sıkılmak eksiklik hissinden, monotonluktan veya lezzetin kesilmesinden doğar. Cennette ise her şey daima tazelenir; her an yeni bir lezzet, yeni bir zevk, yeni bir tecellî vardır. Kur’ân’ı Kerim’de;
“O, her gün (her an) bir iştedir!”1
buyurularak bu sürekli tazelenme hakikatine işaret edilmiştir. Allah’ın kudretiyle her an ayrı bir güzellik, ayrı bir ihsan tecellî eder. Dolayısıyla cennetteki lezzetler sonsuz, fakat aynı zamanda her an yenilenen bir sonsuzluktur. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati şöyle ifade eder:
“Ebedî, sermedî, misilsiz bir cemâl, elbette aynadâr müştâkının ebediyetini ve bekāsını ister.”2
Yani insanın fıtratında ebediyete karşı şiddetli bir arzu vardır. Biz yok olmaktan değil, var olmamanın korkusundan sıkılırız. Çünkü insan “ebed için yaratılmıştır, ebede âşıktır.” Fıtratında bu aşk varken, ebedî saadet içinde sıkılması mümkün değildir. Zira her şey fıtratına uygun olunca lezzet verir; aykırı olunca ıstırap verir.
Cennette ise insanın bütün duyguları, arzuları, kalbi ve aklı Allah’ın rahmetiyle tam bir uyum içinde olacak. Ne can sıkıntısı kalacak, ne pişmanlık, ne de üzüntü. Kur’ân-ı Kerim bu hâli şöyle tasvir eder:
“Orada ne boş bir söz, ne de günahı gerektiren bir şey işitirler.”3
Son olarak şunu da unutmayalım; sıkılmak da bir duygudur ve bütün duyguları yaratan Allah’tır. Allah cennet ehlinin kalbinden o duyguyu kaldırdıktan sonra sıkılmak nasıl mümkün olabilir? Nitekim Kur’ân’ı Kerim’de açıkça şöyle beyan edilir:
“Artık onların kalplerindeki kinleri (ve bütün kötü hisleri) söküp atmışızdır; (hepsi de) kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya oturmaktadırlar.” 4
Yani cennette kalp tamamen saflaşmış, ruh tamamen huzura ermiştir. Artık orada sıkıntıya, kedere, yorgunluğa yer yoktur.
Netice olarak;
Ebediyet insanın yaratılış gayesidir; cennet ise o gayenin en parlak tecellisidir. Cennette sıkılmak değil, her an Allah’ın yeni ihsanlarını hayretle ve şükürle temaşa etmek, insan ruhuna sonsuz bir huzur ve lezzet verir.
“Madem Allah var, elbette âhiret vardır.” 5
Cennet vardır. Ve madem cennet vardır; elbette orada sıkıntı değil, yalnız sonsuz bir saadet vardır.
- Rahmân, 55/29 
- Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2011, s. 194 
- Vâkıa Sûresi, 56/25 
- Hicr Sûresi, 15/47 
- Bediüzzaman Said Nursi, Şuâlar, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2011, s. 190 




