“Allah'ım dullarımızı kabul eyle” ile “kabule karîn eyle” arasında bir fark yoktur. “Karîn eyle” yani “arzumuza nail eyle, arzumuzu bize yakın eyle” anlamlarına gelmektedir. Fakat bu aslında bir cümle yapısıdır. Yani deyim gibi bir şeydir. Pratikte bunun “kabul et” ile arasında bir fark yoktur. Yani hadiste belirtilen “dilersen, arzu edersen, mümkünse” gibi manaları kapsamaz.
Bediüzzaman Hazretleri de bu kelimeyi "kabul olmak" manasında şöyle kullanmıştır;
"İşte, bütün beşerin fıtrat-ı insaniyet lisan-ı hâliyle, bütün kuvvetiyle istediği bekà ve saadet-i ebediyeyi, o nev-i beşer namına zât-ı Ahmediye (a.s.m.) istiyor ve beşerin nuranî kısmı, onun arkasında âmin diyorlar. Acaba hiç mümkün müdür ki, şu dua kabule karîn olmasın?"[1]
"Hem hulûs ve huşû‘ ve huzûr-u kalb ile duâ etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra, hem mevâki‘-i mübârekede, hususan mescidlerde, hem cum‘ada, hususan saat-i icâbede, hem şuhûr-u selâsede, hususan leyâlî-i meşhûrede, hem Ramazan’da, hususan Leyle-i Kadir’de duâ etmek, kabule karîn olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyyen me'muldür."[2]