Dua ederken nasıl bir ruh hâli içinde olmalıyız? Ayrıca, “Kulum beni nasıl bilirse ben ona öyle muamele ederim” hadis-i kudsîsi sadece ahiret hayatı için mi geçerlidir?
Dua ederken kulun nasıl bir ruh hâli içinde olduğu, duanın kabulü için çok önemlidir. İnsanlar bile kendilerinden bir şey istenildiğinde usul ve adabına uygun bir şekilde istenilmesini arzu ederler. Kaba ve özensiz tavırlardan rahatsız olurlar.
1-Âcizlik ve fakirliğinin ve Allah’ın yardımına ne kadar muhtaç olduğunun farkında olarak, O’na karşı tam bir tevazu duygusu içinde istemek.
2-Allah’ın kudret ve merhametine tam bir iman ve itimad ile istemek.
3-Kabul edileceğine dair kuvvetli ümit beslemek.
4-Tam bir samimiyetle, yalvararak istemek ve özenle dua etmek.
5-Hırs içinde olmamak ve Allah’ın hikmetine uyarsa vereceğini bilerek istemek.
6-Dua etmekteki en büyük gayenin ibadet etmek olduğunu bilerek istemek. Çünkü duanın kendisi bir ibadettir. Bunlara daha başka maddelerin ilave edilmesi de mümkündür.
Risale-i Nur’da 23. Söz’de duadaki ruh haline işaret eden şu ifadeler vardır:
“İnsan bütün zîhayat (canlılar) âlemi içinde nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmanürrahîm'in dergâhında; ya za'f ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla dua etmek gerektir. Tâ ki, makasıdı ona müsahhar olsun (emrine verilsin) veya teshirin (verilmesinin) şükrünü eda etsin.”
“Fakat insanın hevaperestane ve heveskârane (nefsani arzularının ve heveslerinin) tahakkümüyle (baskısıyla) değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla (Rabb’in hikmetinin gereği olarak) ya matlubunu (istediği şeyi) veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.”
“Kulum beni nasıl bilirse ona öyle muamele ederim” sözünün manası hem ahrete hem de dünyaya bakar. İman sahibi bir insan, Rabbi’ni sonsuz merhamet sahibi ve affedici olarak bilir ve öyle görürse ahret gününde O’nun merhamet ve affına kavuşacağı umulur.
Dünyada ise insan, Allah’ı merhametli ve yardımsever görür ise, meselâ giriştiği işlerde O’nun yardım edeceğini umarsa gerçekten yardım görür ve başarılı olur. Eğer Allah’ın yardım ve merhametini ummaz, yakın görmez, ya da inanmazsa Allah’ın ihsanından mahrum kalır demektir.
Duamızın kesinlikle kabul edileceğini düşünmemizde bir mahzur var mı?
Kuvvetle ümid etmek ile kesinlikle kabul edileceğini düşünmek arasında ciddi bir fark vardır. Kesinlik söylenemeyeceğine dair Risale-i Nur'dan iki cümle aktarıyoruz.
"Ehl-i Sünnet mezhebine göre, zahir-i şeriate muvafık (dinin kurallarına uygun) olarak işlediğin ameline: "Acaba sahih (olması gerektiği gibi) olmuş mu?" deyip vesvese etme. Fakat, "Kabul olmuş mu?" de. Gururlanma, ucbe girme."(21. Söz)
Demek ki amelin vaya duanın insanı gurur ve amelini beğenmeye sürüklememesi için kabulünden emin olmamak gerekiyor.
"Her dua için cevab vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenab-ı Hakk'ın hikmetine tâbi'dir." (23. Söz)
Onun hikmetini bilemeyeceğimiz için kesin kabul etmiştir diyemeyiz.