Soru

10. Lem'a - Şefkat Tokatları -9

10. Lema'nın 4. Tokadını izah eder misiniz? Bahsi geçen Muhacir Hafız Ahmed hakkında bilgi verir misiniz? Bu tokattan çıkartılacak hisseler nelerdir? Hazret-i Üstad'ın kendi değerlendirmeleri nelerdir?

Tarih: 19.05.2025 12:14:59

Cevap

Dördüncüsü: Muhâcir Hâfız Ahmed’dir.

Barla eşrafındandır. Hazret-i Üstad’ı, Barla'ya ilk teşriflerinde bir hafta kadar evinde misâfir etti ve sekiz sene bilfiil âilesiyle beraber Üstad'a hizmet etti. Hazret-i Üstad'ın medresesinin bitişiğindeki Yokuşbaşı Mescidi'nin imamı idi. Bediüzzaman Hazretleri onu ve onun gibi sadakatle hizmetinde bulunan Sıddık Süleyman ve Mustafa Çavuş'u bir mektubunda şu ifadelerle övmüştür:

“Bu köy namına Cenab-ı Hak onu ve Mustafa Çavuş'u ve Muhacir Hâfiz Ahmed'i ve Abdullah Çavuş'u bana ihsan etti, Ben de Cenab-ı Hakk'a şükrediyorum. Bunlar bana yüzer dost kadar kıymetdâr göründüler, vatanımı bana unutturdular. Gurbet ve misafirlik elemini bana çektirmediler. Bunların yüzünden ben, bu köyün hayatta ve vefat edenleriyle alakadar olup; onlara her zaman dua ediyorum.”[1]

Muhacir Hâfiz Ahmed 1946’da vefat etmiştir. Vefat haberini Şamlı Hafız Tevfik'den alan Hazret-i Üstad ona söyle dua etti:

“Binler rahmet onun ruhuna Âmin! Kabri de hanesi gibi Kur'ân ve Nur'un bir menzili olsun. Âmîn! Şüphem kalmadı ki; bu zahir sadakat kerâmeti, Nurcuların imanla kabre gireceklerini ispat ediyor ve hüsn-ü hâtimeye mazhardırlar. Benim tarafımdan onun akrabasını tâziye ediniz ve ben bütün dualarımda onu hissedar ediyorum diye tebliğ ediniz.”[2]

Bediüzzaman Barla'ya ilk teşriflerinde bir hafta kadar Muhacir Hafız Ahmed'e misafir olmuştu. Macaristan'dan (Rumeli'den) geldikleri için, yani evlad-ı Fatihandan olduğu için kendisine Muhacir Hafız denmiştir. İki kızı Sania ve Nafia, iki damadı Bahri Çağlar ve Berber Mehmed, oğlu Kâzım ile Nurlara ehemmiyetli hizmetleri olmuştur.[3]

Emirdağ'da iken Muhacir Hafız'ın vefat haberini alan Üstad Hazretleri hüznünü şöyle dile bildirmiştir:

“Sekiz sene çoluk çocuğuyla sadâkatla bana hizmet eden; ve evlâd ve ahfâd ve refîkası ve dâmatlarıyla nûrlara ciddî çalışan; ve ders ve vaazlarını bütün nûrlardan veren; ve vefâtından on dakîka evvel dünyaca en ehemmiyetli vasiyeti, kendinin nûr risâlelerini tekmîl için Şâmlı Hâfız’a ricâ eden; ve vefâtından iki gün evvel bana mektûb yazıp, benim aynı vakitte Sava’yı Barla’ya tercîh ederek Sava mezâristânında defnimi arzu ettiğimi sizlere yazdığımı sadâkatin kerâmetiyle hissedip bana mukābele ve i‘tirâz tarzında o mektûbunda der: “Sen Barla’yı ikinci vatanımdır dediğin hâlde, neden ona gelmiyorsun, başka yerleri tercîh edersin? İbtidâî Medrese-i Nûriye Barla’dır, senin mezârın orada olmalı” diye bana ihtâr etti. İki gün sonra -size yazdığım daha size yetişmeden- onun mektûbunu, hem Şânlı Hâfız ikinci sahîfesinde yazdığı vefât haberini aldığım merhûm muhâcir Hâfız Ahmed’in (rh) dünyadan göçmesi, aynen Abdurrahmân gibi beni çok sarstı, ağlattırdı. اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُون dedirtti.”[4]

O kendisi söylüyor: “Evet, ben i‘tirâf ediyorum ki: Hizmet-i Kur’âniyede âhiretim nokta-i nazarında ictihâdımda hatâ ettim. Hizmete fütur verecek bir arzuda bulundum. Şefkatli, fakat şiddetli ve keffâretli bir tokat yedim. Şöyle ki: Üstâdım yeni îcâdlara, yani Türkçe ezan gibi şeâir-i İslâmiyeye muhâlif bid‘atlara tarafdâr olmadığı için, benim câmiim[5] de Üstâdımın komşusudur, şuhûr-u selâse geliyor, câmiyi terk etsem, hem ben çok sevab kaybediyorum, hem mahalle namazsızlığa alışacak. Yeni usûl yapmazsam, men ‘edileceğim. İşte bu ictihâda göre, ruhum kadar sevdiğim Üstâdımın muvakkaten başka bir memlekete gitmesini arzu ettim. Bilmedim ki, o yerini değiştirse, başka bir memlekete gitse, hizmet-i Kur’âniyeye muvakkaten fütûr gelir. Tam o sıralarda ben tokat yedim. Şefkatli, fakat öyle dehşetli bir tokat yedim ki, üç aydır daha aklım başıma gelmedi. Lillâhilhamd, Üstâdımın kat ‘î ihbârıyla, ona ihtâr edilmiş ki, o musibetin herbir dakikası, bir gün ibâdet hükmündedir

“Hastalıklar ve musibetler, dînî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubûdiyete çok muvâfık olur ve kuvvet verir. Ve her bir saati, bir gün ibâdet hükmüne getirdiğinden şekvâ değil, şükretmek gerektir… Eğer sabretse, musibetin mükâfâtını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün ibâdet hükmüne geçer. Kısacık bir ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki; bir dakikası, bir gün ibâdet hükmüne geçer. Hatta Muhâcir Hâfız Ahmed ismindeki bir âhiret kardeşimin müdhiş bir hastalığını ziyâde merak ettim. Kalbime ihtâredildi ki: “Onu tebrîk et. Hastalığının her bir dakikası, bir gün ibâdet hükmüne geçiyor.” Zaten o zât, sabır içinde şükrediyordu.”[6]

ve öyle olmasını da rahmet-i İlâhiyeden ümidvâr olabiliriz. Çünkü o hatâm, bir garaza binâen değildi. Sırf âhiretimi düşünmek noktasından o arzu gelmişti.”

KISSADAN HİSSE:

Bu kıssada şefkat tokadına sebep olan kusur; kendi menfaat-i uhreviyesi için hizmete fütur/gevşeklik verebilecek bir hali velev garazsız da olsa kalben arzu etmektir.


[1] Barla Lahihası, İstanbul 2015, s. 167.

[2]  Hayrat Vakfı İlmi Araştırma Heyeti, Bediüzzaman Said Nursi ve Hayru’l Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak, Hayrat Neşriyat, Isparta 2014, s. 321-322.

[3] Necmettin Şahiner, Son şahitler.

[4] Emirdağ Lahikası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2015, c. 2, s. 124.

[5] Yokuşbaşı Mescidi.

[6] Lemalar, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2015, s. 6.


Yorum Yap

Yorumlar