Ezan okunduktan sonra namazı kılmanın bir süresi var mı? Yoksa ezan okunup bittiği gibi kılınması mı lazım?
Bir de idrarımızı yaptıktan sonra sonradan akıntı oluyorsa (hanımlarda) peçeteyi koyup ona akmasını sağlayabilir miyiz? Ve halen ıslaklık varsa ise peçeteyle silip abdest alabilir miyiz, namaz kılabilir miyiz?
Farz namazlarla bunların sünnetleri için, vitir namazı, teravih namazı, cuma ve bayram namazları için vakit de bir şarttır. Şöyle ki: Farz namazlar, sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarından ibarettir. Cuma namazı da öğle vakti içinde yerine getirilir. Bu namazların vakitlerini bilmek farz olan bir görevdir. Vakti henüz girmeden kılınan bir namaz geçerli değildir, vakti içinde yeniden kılınması gerekir.[1] Beş vakit namazın farz kılınmasının ardından Cebrâil Resûl-i Ekrem’e gelerek imamlık yapmış ve birinci gün namazları ilk vakitlerinde, ikinci gün son vakitlerinde kıldırarak başlangıç ve bitiş zamanlarını göstermiştir.[2] Dolayısıyla her namazı kendi vakti içerisinde kılınabilir. Mesela öğlen namazı ikindi ezanı okunana kadar olan süre zarfında kılınabilir.
Rabbimiz: “(Onlar) ne bir ticâretin, ne de bir alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymadığı erlerdir! (Onlar, dehşetten) kalblerin ve gözlerin kendisinde döneceği bir günden korkarlar.”[3] Buyurmuştur. Dolayısıyla vakit namazlarını günlük işler veya farklı meşguliyetler sebebiyle geciktirmek vaktin sonlarına doğru acele ile kılmak uygun değildir. Nitekim bir gün Peygamber Efendimize, “Amellerin en faziletlisi hangisidir?” diye sorulunca, Allah Resulüm, “Vaktinde kılınan namazdır.”[4] cevabını vermiştir.
Bu konuda Hanefi Mezhebine göre;
İstibrâ; abdest bozduktan sonra yeniden abdest almadan idrarın tamamen kesildiğini anlamak için bir süre beklemeyi ve bu amaçla bazı davranışlarda (kırk adım atmak) bulunmayı ifade eder. İdrar yapıldıktan sonra idrar yollarında kalabilecek damla ve sızıntıların temizlenmesine özen gösterilmesi gerekir. Bu şekilde idrar yollarında tam kurulanma sağlanmışsa abdest alınabilir. Ancak bazen şahsa, şartlara ve yaşa bağlı olarak idrardan sonra idrar kanalında az veya çok sızıntı kalabilir. Bu sızıntıların kesildiğinden emin olunması için bir süre beklemek uygun olur.[6]
İdrar yaptıktan sonra istibrâya dikkat etmeden abdest alan kişiden abdestten sonra akıntı gelirse abdesti bozulur ve yeniden abdest alması gerekir (Merğinânî, el-Hidâye, 1/17-18). Ayrıca temizlik iyi yapılmadığı takdirde geriye kalan idrar sızıntısı elbiseye bulaşacak ve belli bir orana ulaşacak olursa (fıkhi ölçü avuç ayası kadar bir alan) namazın sıhhatine engel olur.[7]
Bu nedenle erkeklerin istibraya son derece dikkat etmesi gerekmektedir. Kadınlarda ise istibra söz konusu değildir. Lakin akıntı gibi durumlarda temizliğe dikkat edilmesi kıyafete bulaşan sızıntının namaza engel olacak ölçüde olmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Bahsi geçen durum eğer sürekli bir hal değil ise veya yalnızca ihtiyaç giderildikten sonra hasıl oluyor ise kişi temizliğine dikkat edip gerekirse akıntı durduktan sonra abdest alıp namazını kılmalıdır.
Eğer problem süreklilik arz eden bir sağlık sorunu ise bu durumda tedavi edilene kadar kişi özürlü sayılabilir. Bir kişinin abdestini bozup da devam eden illete yani probleme Özür denilir.
Fıkhen “Bir illetin özür sayılabilmesi için bir müddet kısalığı bulunması şarttır. Şöyle ki: Bir özür, önce abdest alınıp namaz kılınacak kadar bir zaman kesilmemek üzere tam bir namaz vakti devam etmelidir. Sonra da her namaz vaktinde hiç olmazsa bir kez daha o illet meydana çıkıp durmalıdır ki, bu illet sahibi özürlü sayılsın. Mesela: Bir kimsenin burnu, bir gün öğle vaktinin başından sonuna kadar, bir abdest ile bir namaza müsait olmamak üzere kanayıp da bu durum, sonra gelen her namaz vaktinde bir kez olsun meydana gelecek olursa, o kimse özürlü (mazur) olmuş olur. Fakat böyle bir özür, tam bir namaz vakti içinde bir kez olsun meydana çıkmazsa, artık özür kesilmiştir, sahibi de özürlü olmaktan çıkmıştır.”[8]
Dolayısıyla eğer akıntı bir namaz vakti boyunca durmaksızın devam ediyor ise bu durumda özür hasıl olur.
“Özürlü olan kimse, her namaz vakti abdest alır. O vakit içinde aldığı abdestle -abdesti bozacak bir başka şey olmadıkça- dilediği kadar farz ve nafile namaz kılabilir. Kazaya kalmış namazları kılabilir. Vitir namazı ile bayram ve cenaze namazlarını da kılabilir. Ancak illet devam etmelidir.”
Misal: Özürlü bir kimse, sabah namazı için tam vaktinde abdest alsa, bu abdest, sabah namazı vaktinin çıkmasına kadar devam eder. Bu vaktin çıkması (güneşin doğması) ile son bulur. Artık vakti çıktıktan sonra o abdest ile başka namaz kılınamaz. Ancak muvakkat bir zaman için özrü kesildikten sonra abdest almışsa ve henüz özrü de belirmemişse, başka bozacak bir halde olmamışsa, vaktin çıkması ile abdesti bozulmuş olmaz.
Fakat özürlü kimse, güneşin doğmasından sonra abdest almış olursa, onun abdesti öğle vakti çıkıncaya kadar devam eder, dilediği namazları kılar. Yeter ki, kendisinden abdesti bozan başka bir hal çıkmasın.
Sonuç: Özürlü olanların abdestleri, namaz vaktinin girmesi ile bozulmaz; vaktin çıkması ile bozulur. Bu hüküm İmamı Azam'a göredir. Sahih olan da budur.[9]
[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, (Ankara: Timaş Yayınları, 2005), 118
[2] (Tirmizî, “Ṣalât”, 1; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 2)
[3] Nûr Suresi 37
[4] B7534 Buhârî, Tevhîd, 48
[5] Büyük İslam ilmihali, Ömer Nasuhi bilmen, sh 120.
[6] İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 1/344
[7] Mevsılî, el-İhtiyâr, 1/31
[8] Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen 63
[9] Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen 64