İslam dinînde sorumluluk (mükellefiyet) “akıl” ve “güç yetirebilmeye bağlıdır. Kişi aklî melekesini kaybettiği dönemlerde ibadetle yükümlü olmaz. Ayıldığında yükümlülük tekrar başlar. Doğuştan veya sonradan sağır-dilsiz olmak tek başına mükellefiyeti kaldırmaz. Kişi işaret- yazı ile anlayıp öğrenebiliyorsa gücü yettiği kadarla sorumludur. Şizofreni gibi aklî melekeleri dönem dönem gideren hastalıklarda da kural aynıdır. Nöbet anında sorumluluk yok, kendisine geldiği zamanlarda sorumluluk vardır.
Kur’ân-ı Kerim'de;
“Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.”[1]
“Gücünüz yettiği kadar Allah’tan sakının.”[2]
Ayetleri de kişinin durumuna göre mesuliyetinin olduğunu bildirir. Hz. Âişe"den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Uyuyandan uyanıncaya kadar, akıl hastalığına duçar olandan aklı başına gelinceye kadar ve çocuktan bulûğ (ergenlik) çağına gelinceye kadar.”[3]
Fıkıh kitapları bu hadise dayanarak “mecnun (aklî melekesi yerinde olmayan) mükellef değildir” hükmünü açıkça yazar. Hanefî mezhebinde “mükellef” olmanın şartı akıldır.[4] Hanefîlerde; “Ümmi ve dilsiz kimse yalnız niyetle namaza girebilir.”[5]
Tek başına sağır-dilsizlik mükellefiyeti kaldırmaz. Şâfiî fıkhında; “Dilsizin anlayışlı işareti namazda geçerlidir.”[6] Ayrıca “Dilsiz, dilini hareket ettirerek okuma kasdı taşır (ses çıkaramazsa niyet ve dil hareketiyle iktifa eder).”[7]
Namazda tilavet edemiyorsa niyet ve dil hareketiyle (ses çıkmasa da) kıraat kasteder; hiç yapamıyorsa tesbih ve sükûtla farzı yerine getirmiş sayılması mezheplerde tafsilatlıdır.
Akıl kaybı esnasında mükellef değildir. O anlarda kılınamayan namaz ve tutulamayan oruçlar için günah ve kaza yoktur (cumhurun görüşü) Ayık iken bir rekâtını yakalayacak kadar şuuru yerindeyse o vaktin namazı farz olur (vakit içinde ayık kalan rekât kadar). Mecnunun bilinçsiz olduğu süre zarfındaki namazlar çoğunluğa göre kaza edilmez, çünkü o vakitte mükellef değildi. Hanefî dışı cumhura göre mecnunun orucu da kaza edilmez.[8]
Kişi işitme-konuşma engeli + zihnî engel sebebiyle dinî tebliği hiç anlayamamışsa,
“Biz bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz”[9]
Ayetinin gereği kaynaklarda mazeret kapsamında değerlendirilir. Sağır-dilsizlik durumunda, anlayabiliyorsa mükellefiyet devam eder, yapamadığı kısmın mükellefiyeti ise düşer.[10]
[1] Bakara 2/286
[2] Teğâbün 64/16-
[3] Ebû Dâvûd, Hudûd, 17
[4] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, c. 1, s. 93
[5] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, c. 1, s. 477
[6] Nevevî, el-Mecmû‘, s. 33
[7]Nevevî, el-Mecmû‘, s. 362.
[8] el-Mevsûʿatü’l-Fıkhiyye (Kuveyt), c. 11, s. 110.
[9] İsrâ 17/15
[10] Nevevî, el-Mecmû‘, s. 33, 362; İbn Âbidîn, Redd, c. 1, s. 477; c. 2, s. 19