İşyerinde birisinin diğeri hakkında söylediği birşeyi ister istemez bir diğerine söylüyoruz. Ama yalan dolan ile değil olduğu gibi. Bundan kaçınmanın yolu nedir?
Gıybet, yani Dedikodu dinimizce haram kılınan sosyal bir hastalıktır. Bundan kurtulmanın çaresi onu yasaklayan ayet ve hadisleri bilmek, buna dair büyük zatların yaptıkları izahları okumak ve gıybet etmemek için şiddetle azmetmektir.
İnsanları dedikodu yapmakta gevşekliğe sevk eden en önemli sebeb, söylediklerinin doğru olduğunu düşünmeleridir. Hâlbuki gıybet hakkında Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (asm) bir gün ashaba sordular: ‘Gıybet nedir bilir misiniz?’ Ashab: ‘Resulullah (asm) daha iyi bilir.’ dediler. Resulullah (asm) da: ‘Kardeşinin (işittiğinde) hoşuna gitmeyecek şeylerle insanların yanında bahsini yapmandır.’
Sahabelerden birisi: ‘Dediğim o (nâhoş) şeyler, kardeşimde varsa, ne buyurursunuz?’ dedi. Resulullah (asm) şu açıklamayı yaptılar: ‘Söylediklerin eğer onda varsa, onu (sadece) gıybet etmiş olursun. Ama eğer bahsettiğin yoksa (sadece gıybet günahıyla kalmazsın) ona iftira etmiş olursun.” (Ebu Davud, Tirmizi, Müslim, Nesai)”
Yani söylenenin doğru olması onun gıybet olmasını değiştirmiyor. Gıybetin yasaklanmasının en mühim hikmeti, gıybet edilen kişinin eksikliklerinin anlatılarak başkalarının ona karşı olan sevgi ve kardeşlik duygularının zedelenmesidir.
İnsan gıybet ettiği kişinin toplumdaki yerini sarstığını bilmeli ve vicdanen bunun yanlışlığı üzerinde düşünmelidir. İnsan gıybetin ne kadar yanlış ve çirkin bir şey olduğunu fark ederse o derece gıybetten sakınacaktır.
Meselâ, Kur’an-ı Kerim gıybetin çirkinliğini göstermek ve bizi ondan soğutmak için şöyle anlatır:
“(Ey iman edenler!) Birbirinizi gıybet etmeyin! Sizden bir kimse, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! O halde Allah’tan sakının! Şüphe yok ki Allah, tevbeleri çok kabul eden, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 12)”
Yine gıybetin çirkinliğine hadislerde şöyle işaret edilmiştir:
“Allah Resulü (sav), ölü bir katırın yanında geçiyordu. Ashabına dönerek şöyle buyurdular: “Kişinin karnını doyuruncaya kadar şu leşten yemesi, elbette bir Müslümanın (gıybetini yaparak) etini yemesinden daha hayırlıdır.” (İbni Hıbban)
Hz. Aişe (ra) rivayet ediyor ki:
“Bir gün Resulullah’ın (sav) yanında idim. Uzun etekli bir kadın hakkında; “Bu kadının etekleri ne kadar uzunmuş.” deyince, Resulullah (sav); “Tükür, tükür!”dedi. Ben de tükürünce ağzımdan bir et parçası düştü.” (İbn-i Ebi’d-Dünya)
Birgün Peygamber Efendimiz’e oruç tutan iki kızdan bahsedildi. Bunun üzerine;
“Onlar oruç tutmadılar; bütün gün insan eti yiyen, yani insanları çekiştiren nasıl oruç tutmuş olabilir? Git onlara söyle, eğer oruçlu iseler kussunlar. buyurdu. Adam döndü, onlara gitti ve durumu anlattı. Onlar da kustular, her biri ağzından bir parça kan pıhtısı çıkardılar. Adam Resulullah’a (asm) dönüp durumu anlatınca Resulullah (sav): kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, eğer o pıhtı karınlarında kalsa idi ateş mutlaka onları yiyecekti, (yakacaktı) buyurdu.” (Ebu Davud)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de gıybetin çirkinliğini şu ifadelerle anlatır:
“Gıybet, ehl-i adavet ve hased ve inadın (düşmanlık, kıskançlık ve inat duygularıyla yaşayanların) en çok istimal ettikleri (kullandıkları) alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş ‘Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünki gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır.’” (22. Mektub)
Üstad Hazretleri, yapılan gıybetin mesuliyetinden kurtulmak için, o kişi hakkında “Allah’ım beni ve gıybet ettiğim kişiyi mağfiret eyle” diyerek dua etmeyi ve karşılaşıldığı zaman helalleşmeyi tavsiye eder.
Eğer bu tavsiyeye uymak adet edilirse, bu da kişiyi gıybetten soğutur. Çünkü her defasında tevbe etmekle hem gıybete karşı şuuru artacak, hem de helallik dilerken ki mahcubiyeti düşünerek sakınacaktır.