Soru

Dava Şuuru Nasıl Elde Edilir? Dava Adamını Motive Eden Şeyler Nelerdir?

Dava şuuru nasıl elde edilir? Hizmetin ulviyeti ve kutsiyetini bildiğimiz halde her zaman ona uygun hareket edemiyoruz. Bayraktarlığını yapmaya çalıştığımız bir davanın vakarını her zaman nasıl muhafaza edebiliriz? Bazen ona layık olmadığımızı düşünüyoruz. Bu hallerden nasıl kurtulabiliriz?

Tarih: 30.01.2025 00:28:23

Cevap

Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki; davamız İslâm'dır. İslâm dini Allah tarafından en son ve en mükemmel din olarak Hatemü’l-Enbiya (asm) aracılığıyla bütün insanlığa tebliğ edilmiştir. Bir insan, bir kul ve aynı zamanda dava şuuruna sahip bir Müslüman olmanın, Müslümanca yaşamanın kriterleri acaba nelerdir?

Bir insan olarak hatadan ve kusurdan hâli olmamakla birlikte İslâmiyet’in bizlere ders verdiği doğruluk, dürüstlük ve yardımseverlik gibi insanî ve ahlakî özelliklere sâhip olmalıyız. Zira biz Müslümanlar bütün kemalâtı, bütün güzel hasletleri İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (asm) vesilesiyle öğrenmişiz. Nasıl ki â'la bir şey bozulsa, ednâ bir şeyin bozulmasından daha kötü olur. Yoğurt bozulduğunda ayran, tereyağ bozulduğunda zehir olması gibi. Öyle de bizler dini ve daveti umumî olan Hazreti Peygamber (asm)’ın getirdiği, en son, en mükemmel ve yegâne hak din olan İslâmiyet’le şereflenmişiz Elhamdülillah. Ancak bu nurânî zincirden -Allah korusun- çıkacak olursak daha hiçbir şey bizim için necat ve halas vesilesi olamaz. Belki içinde yaşadığımız toplum için kangren olmuş zararlı bir uzuv hâline geliriz.

Bir Müslüman olarak hem bir davetçi hem de bir barış elçisiyiz. Hudeybiye musâlahasıyla tezâhür eden barış ortamında İslâmiyet’in ne kadar süratli bir şekilde yayıldığı nazara alınırsa şu an barış ve kardeşlik iklimine her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz ayan beyan gözükecektir. Öte yandan İslâmiyet’in güzelliklerini hâlimizle izhar edip göstersek, başka dinlere mensup insanların gerek fertler gerekse topluluklar halinde asr-ı saâdetteki gibi iman nuruna koştuklarını görebiliriz.

İslâmî tebliğin esasını tevhid akidesi oluşturmaktadır. Nübüvvet, haşir, ibâdet ve adâlet de İslâmiyet’in üzerinde önemle durduğu ve mukaddes kitabımız Furkan-ı Hakîm’de yer alan mühim konulardır. Bununla birlikte İslâm, yalnızca akla hitap eden bir fikir akımı değil; hem kalbe hem ruha nur veren, hayatın her alanını kuşatan ve tanzim eden İlâhî düsturlar manzumesidir. Şahsî hayatımızı düzenleyen bu kurallar aynı zamanda ekonomik, sosyal, hatta siyasi hayatımızı da şekillendirmektedir. Örneğin, yüce dinimiz ana-babaya itaati, doğru sözlü olmayı her bir ferde emrederek şahsî, muktesid ve kanaatkâr olmayı emretmekle ekonomik; tesettür emriyle sosyal; hakkı savunanları ve hakka hizmet edenleri meşru yollarla desteklemeyi telkin ederek de bir bakıma siyasî dersler vermektedir.

Bir kul olarak Müslüman, imanın altı şartını kabul etmiş -Âmentü’yü tasdik etmiş- kimsedir. İslâm’ın öngördüğü ibâdetleri yerine getiren kimsedir. Bu helâket ve felâket asrında imana, Kur’ân’a bu derece saldırılar varken İslâm davasına hizmet etmek elbette çok kıymettardır.

Peki, öyleyse bu dava şuurunu kazanma hususunda bize düşen görevler nelerdir?

1- İmanımızı kuvvetlendirecek ve bizi şuurlandıracak ilmî çalışmalar yapmalıyız.

2- “Şerri defetmek faydalı olanı celbetmekten evlâdır” sözünü düstur ittihaz ederek takva dâiresinde hareket etmeliyiz.

3- Tevbe ve istiğfar ile günahlarımızdan mânen temizlenmeliyiz.

4- Kulluğumuzun birer göstergesi olan namaza, oruca ve duaya dört elle sarılmalı, birbirimizin kurtuluşu için Cenâb-ı Hakk’a yalvarmalıyız.

5- Başta Ashab-ı Kiram olmak üzere geçmiş İslâm mücahidlerinin ibretlik hayatlarını okuyup istifade etmeli, onları kendimize örnek almalıyız.

6- Âhirzaman’ın çorak yollarında susuz kalmamak için sabır kabındaki ümit suyunu yanımızdan hiç eksik etmemeliyiz.

Layık olmadığımızı düşünme konusuna gelince, bu hususta şu iki durum öne çıkmaktadır:

Birincisi: Sırtlandığımız İman, Kur'ân ve İslâm davasının omuzumuza bir ihsan-ı ilahî tarafından konulduğunu düşünmek. Allah'a şükretmek. Vazifeye dört elle sarılmak. Bu kudsî vazifede muvaffakıyetimiz için Allah'a dua etmek.

İkincisi: Şeytan vesvesesiyle bizi bu kudsî hizmetimizden alıkoymak ister. Bu sebeple "sen bu işe layık değilsin" der. Şeytanın bu vesvesesine ehemmiyet vermeden hizmetimize, vazifemize sabır ve sebatla devam etmeliyiz.

Rabbimizden niyazımız şudur ki, bizleri kendisine kul olma şuuruna, İslâm davasına hizmet etme şuuruna erdirsin. “İsmini yüceltme davasında” vazifedâr biz âciz kullarını, rızasına ve Habîb-i Ekrem’inin şefaatine nâil eylesin. Âmîn. 


Yorum Yap

Yorumlar