Soru

Dalkavukluk İle İnsanların Makamlarına Uygun Muamelenin Farkı

İnsanların makamına göre konuşup irtibat kurmak ile maddi durumuna göre yapmacık hareketlerde bulunmak arasındaki fark nedir? Bu kimselerin İslâm'a göre durumu nedir?

Tarih: 29.11.2024 13:45:25

Cevap

İnsanların makamlarına ve durumlarına göre hareket etmek ile dalkavukluk farklı şeylerdir.

Dalkavukluk; yaranmak için, bir kimseye aşırı saygı ve hayranlık göstermek, yaltaklanmak demektir. İnsanların makamlarına ve durumlarına göre davranmak ise nezakettir.

Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Bir kavmin kerîmi (lider, cömert, saygın) size geldiğinde ona ikramda bulunun”[1]

Hz. Âişe’ye (ra) bir dilenci uğramış, o da bir parça ekmek vermiştir. (Bir müddet sonra) üstü başı düzgün, kıyafeti yerinde bir dilenci daha uğramış, Hz. Âişe (ra) onu oturtup yemek yerdirmiştir.

Kendisine bunun sebebi sorulunca şu açıklamayı yapmıştır: “Resulullah (asm); İnsanlara mevkilerine göre ikramda bulunun buyurmuştu.”[2]

Bu hadis-i şeriflerden şunu anlıyoruz ki; İslâmiyet’te kişiye ve duruma göre muamelede bulunmak tavsiye edilmektedir. Bizim o kişiden bir menfaatimize göre bir davranış değil, o kişinin faydasına uygun olan davranış esas alınmaktadır.

Bazı insanlar yer sofrasında oturup eliyle yemek yemeyi severken, bazıları masada oturup çatal ve kaşıkla yemek isterler. Burada ikisine farklı sofra kurmak bizim menfaatimiz için değil onların rahatlığı ve menfaatleri içindir.

Başka bir misal verecek olursak, kişilerin yaşlarına ve ilimlerine göre hürmet göstermek dalkavukluk değildir. Mesela çocuğumuz odaya girdiğinde oturma şeklimizi değiştirmeyebiliriz. Fakat odaya babamız veya bir ilim ehli girdiğinde kendimize çeki düzen vermek ve gereken hürmeti göstermek edeptendir.

Hazreti Aişe (ra) anlatıyor: “Allah’ın Resulü (sav), benim odamda bacakları açık bir vaziyette uzanıyordu. O sırada Hz. Ebû Bekir (ra) içeriye girmek için izin istedi. Hz. Peygamber (asm) durumunu değiştirmeden girmesine izin verdi ve kendisi ile konuştu.

Sonra Hz. Ömer (ra) izin istedi. Ona da aynı hâl üzerine, girmesi için izin verdi ve kendisi ile konuştu.  

Sonra Hz. Osman (ra) girmek için izin istedi. Bu defa Hz. Peygamber (asm) kalkıp oturdu ve elbisesini düzeltti. Sonra (onun girmesi için izin verildi) ve içeri girip konuştu. Hz. Osman (ra) dışarı çıktıktan sonra, Hz. Aişe (ra), Allah’ın Resulüne (sav) dedi ki:

– Ya Resulallah (sav), Ebu Bekir (ra) geldi, fazla bir davranışta bulunmadın. Sonra Ömer (ra) girdi, ona da aynı şekilde davrandın. Fakat Osman (ra) girince, kalkıp oturdun ve elbiseni düzeltip vaziyetini düzelttin, dedi. Bunun üzerine Peygamber Aleyhissalatü Vesselam şöyle buyurdu:

“Meleklerin hayâ ettikleri bir kimseden ben nasıl haya etmem.”[3]

Peygamber Efendimizin (sav) diğer hadisi şerifine baktığımızda bunu Hz. Osman (ra) için seçtiğini anlıyoruz.

“Osman (ra) çok haya sahibi birisidir, o halde beni görseydi, ihtiyacını arz etmekten çekinirdi. Onun için ona karşı durumumu değiştirdim.” [4] buyurmuştur.

***

Fakat menfaat için birine yaranmak ise farklıdır. Bu dalkavukluktur.

Ebû Hüreyre (ra) şöyle demiştir:

“Resûlullah (sav), (dalkavukluğu âdet hâline getiren) övücülerin ağızlarına toprak saçmamızı (onlara engel olmamızı) emretti.” [5]

Müslümana yakışan tavır; dalkavukluğun zıttı olan sıdktır. Yalancılık, riyakarlık, dalkavukluk toplum hayatını zehirleyen birer yalancılık çeşitleridir. Yani bu kişilerin İslâm’a göre durumları alçakça bir yalancılıktır. Bu konu da Bediüzzaman Hazretleri şöyle demektedir:

"Sıdk ve doğruluk İslamiyet’in hayat-ı içtimaiyesinde (toplum hayatında) ukde-i hayatiyesidir (hayat düğümüdür). Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu (yapmacıklık), alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.
Küfür, bütün envaıyla (çeşitleriyle) kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. [6]


[1] İbn Mâce, “Edeb”, 19

[2] Ebû Dâvud, Edeb 23, (4842)

[3] Müslim, Fedailü ashab, 26/2401

[4] Müslim, Fedailü ashab, 27/2402

[5] Tirmizî, Zühd, 54; Müslim, Zühd, 68

[6] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat 1, Altenbaşak Neşriyat, İstanbul 2011, s.452


Yorum Yap

Yorumlar