Birden fazla kadınla izdivac konusunda Bediüzzaman Hazretleri'nin herhangi bir beyanı var mıdır? Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Nisa Suresi'nde Rabbimiz çok evlilik hakkında şöyle buyuruyor:
"...size helâl olan (başka) kadınlardan iki(nci), üç(üncü) ve (en çok) dörd(üncü hanımınız) olmak üzere nikâhlayın!..." (Nisa, 3)
Bediüzzaman Hazretleri'nin "taaddüd-ü zevcat" denilen, İslam'ın çok evliliğe izin vermesi hakkında iki yerde bazı mühim açıklamaları vardır:
1- "Hem de dörde kadar taaddüd-ü zevcat tabiata, akla, hikmete muvafık (uygun) olmakla beraber, şeriat bir taneden dörde çıkarmamış, belki sekiz-dokuzdan dörde indirmiştir. Bahusus taaddüdde öyle şerait (şartlar) koymuştur ki; ona müraat etmekle (uymakla) hiçbir mazarrata müeddi (zarara sebeb) olmaz. Bazı noktada şer olsa da ehven-üş şerdir (iki şerden hafif olanı seçilmiştir). Ehven-üş şer ise bir adalet-i izafiyedir (tam olmasa da nisbeten adalettir). Heyhat!.. Âlemin her halinde hayr-ı mahz (her yönden hayır) olamaz." (Münazarat)
"Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı (çok eşliliği) kabul etmiyor. Kur'anın o hükmünü, kendine muhalif-i hikmet (hikmetsiz) ve maslahat-ı beşeriyeye münafî (insanlığın faydasına aykırı) telakki eder. Evet eğer izdivacdaki hikmet, yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı.
Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle ve izdivac eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür (neslin çoğalmasıdır). Kaza-yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir.
Madem hikmeten, hakikaten, izdivac (evlenmek) nesil içindir, nev'in bekası (türün devamı) içindir; elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kabil (doğum yapabilen) ve ayın yalnız yarısında kabil-i telakkuh olan (ancak ay hali zamanları dışında müsait olan) ve elli senede ye'se düşen (şehvetten kesilen) bir kadın, ekseri vakitte (çok defa) tâ yüz seneye kadar kabil-i telkîh (şehveti devam eden) bir erkeğe kâfi gelmediğinden, medeniyet pek çok fahişehaneleri kabul etmeye mecburdur."
Yukarıda anlatılanların özeti şudur:
1- Çok kadınla evlilik insanların yaratılışlarına ters değildir.
2- İslamiyet birden dörde çıkarmamış, dokuz ondan dörde indirip sınır getirmiştir.
3- Çok evliliğe müsaade edilmesinin bazı zararları olsa da toplum ve aile hayatına faydası çok daha fazladır. Bu yönden ehvenüşşerdir.
4- Tek kadın ay hali ve şehvetten erken kesilmek gibi sebeblerle bir erkeğe ömür boyu kâfi gelmeyebilir.
5- Neslin devamı ve çoğalması için de çok evlilik daha faydalıdır.
6- Çok evliliği kabul etmemekle iş bitmiyor. Toplumda fuhuşhaneler, zina ve dost hayatı denilen aile ve toplumu çürüten daha büyük zararlar ortaya çıkıyor. Bu büyük zararlardan toplumun korunması nisbi bir adalet olan çok evliliğe izin verilmesi ile mümkündür.
Muhammed Ali Sâbûnî'nin Ahkâm Tefsirine Göre Çok Evliliğin Hikmetleri:
Hakikat şudur ki, çok evlilik, İslâm'ın herkesin iftihar edilebileceği bir müessesesidir. Çünkü çok evlilik, cemiyet nizamını bozacak, cemiyetin dağılmasına sebeb olacak birçok fenalıkların ortadan kalkmasına vesile olacaktır. Öyleyse fertlerin dünyada mesut bir hayat sürebilmeleri için mutlaka İslâm'a uymaları lazımdır.
Açıkça görülüyor ki, İslâm dışı toplumlarda ahlaksızlık gün geçtikçe artıyor, yeni nesiller öncekilere göre daha da bozuk yetişiyor. Bu mesele araştırıldığında sebebinin aile hayatının düzensizliği ve gayri meşru ilişkiler olduğu görülüyor. Her ne kadar bir erkek resmiyette birden fazla kadınla evlenemiyorsa da gayri meşru olarak bir veya daha cok kadınla münasebet kuruyor. Bu da tabii olarak toplum içinde gayri meşru çocukların artmasına vesile oluyor. (…) Böyle bir ilişki sonucu ortaya çıkan çocuk zamanla cemiyet içinde dolaşan bir ur halini alıyor. Çünkü çocuk, ortaya çıkardığı bir sürü problem nedeniyle gerektiği gibi yetiştirilemiyor. Annesiz ve babasız bir çocuk gibi tam bir başıbozluk ve ahlaksızlık İçinde yetişiyor. İşte böyle cemiyeti temelinden sarsıcı ve bozucu çirkin olayların meydana gelmemesi için İslâm birden fazla kadınla evlenmeyi mubah kılmıştır.
Cok evlilikte birçok zorlayıcı sebeb vardır. Bu sebebler onu bir zaruret haline getirir. Kadının çocuk yapamaması, kocayı cinsel yönden tatmin edemeyecek kadar hasta olması gibi birçok sebeb vardır. Biz bunları ayrı ayrı zikretmeyeceğiz. Fakat herkesin Kolaylıkla anlayacağı mühim bir meseleye İşaret etmeden de geçemiyeceğiz.
Bir toplumda kadın ve erkek sayısı birbirine eşit olursa, her erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi pratikte mümkün olamaz. Fakat, kadın sayısının erkek sayısından çok fazla olduğu durumda ortaya çıkacak müşkil nasıl halledilecektir? Cemiyetteki dengenin kadınlar lehinde bozulması, kadın sayısının erkek sayısından birkaç misli fazla olması halinde ne yapacağız? Kadını evlilik ve annelik nimetinden yoksun bırakarak başıboşluğa ve fuhşa mı itekliyeceğiz? Nitekim savaş sonraları birçok ülkede kadın sayısı erkek sayısının birkaç misli fazla olmaktadır.
2. Dünya Savaşından sonra birçok Avrupa ülkesinde bu durum ortaya çıkmıştır. İşte İslâm, bu müşkil meseleyi şerefli ve haysiyetli bir şekilde hallederek kadının şahsiyetini, aile düzeninin sağlamlık ve temizliğini, toplumun ahlakî selametini korumuştur. Ki, bu da çok evlilik müessesesidir.
Tarafsız olarak düşünen herkes, bir kadının bir aile sıcaklığı içinde başka bir kadınla birlikte bir erkeğin himayesinde yaşamasının, bu kadının başıboş, himayesiz kalmasından daha iyi olacağını kabul etmek zorundadır. Çünkü başıboş kalan bir kadın, hayatını sürdürebilmek ve beşeri arzularını tatmin edebilmek için her gördüğü, her bulduğu erkekle geçici münasebetler kuracaktır. Bu da fuhşun, ahlaksızlığın, frengi ve benzeri hastalıkların yayılmasına ve çoğalmasına vesile olacaktır.
Nitekim, 2. Dünya Savaşından sonra Batı Almanya, kendi dinleri tarafından yasaklandığı halde, İsrâmın mubah -kıldığı çok evliliği toplumun selameti bakımından benimseyerek teşvik etmiştir. Alman kadınını sokak fuhşundan ve bunun sonucu olarak ortaya çıkacak gayri meşru çocuklar ve diğer fenalıklardan kurtarmanın yolunu çok evlilikte görmüşlerdir. Alman üniversitelerinin çoğu hocaları, Almanya'da kadın meselelerinin halledilmesi için çok evlilikten başka çare olmadığını ifade etmişlerdir. Hatta bir kadın profesör, «Benim on kadınla birlikte bir iffetli erkeğin himayesinde yaşamam, haysiyetsiz bir erkeğin tek karısı olmamdan veya hiç evlenmeden tek başıma yaşamamdan daha iyidir. Bu yalnız benim değil, bütün Alman kadınlarının görüşüdür.» demiştir. (…)
İşte İslâm, Hıristiyanlık alemini çaresiz bir durumda bırakan bu müşkilatı en şerefli bir yolla halletmiştir. İslâmın böylesine büyük meseleleri, daha müşkilatlar doğmadan önce halletmesi, hatta dini İslâm olmayanların bile meseleleri tarafsız bir şekilde ele aldıklarında İslâmın hükümlerinin doğruluğunu görmeleri, İslâmın büyüklüğüne, yüceliğine delalet etmez mi?”