RİSALE-İ NUR

09.04.2009

6187

Cennet'te Beş Yüz Senelik Mesafe

Cennet'te bir adama 500 senelik yer verilecek deniyor. Bu 500 seneyi nasıl anlamak lazım?

11.04.2009 tarihinde soruldu.

Cevap

İnsan, dünya hayatının sınırlı ölçüleri içinde düşünen bir varlıktır. Bu nedenle ahiret âlemine dair haberler, özellikle de Cennet’in genişliği ve mükâfatları, çoğu zaman insan aklının sınırlarını aşar. Hadislerde geçen “Cennet ehline 500 senelik yer verileceği” ifadesi de bunlardan biridir. Bu söz, zahir anlamıyla değil, taşıdığı derin mânâ ve ifade ettiği azamet yönüyle ele alındığında insan ruhunu genişleten büyük bir hakikati ortaya çıkarır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin değerlendirmeleri de bu hakikati daha berrak bir şekilde anlamayı sağlar ve şöyle buyurur:

Hem madem dünyanın, her hatanın başı olan mezmûm muhabbeti değil, belki esmâya ve âhirete bakan iki yüzünü, esmâ ve âhiret için sevmiş. Ve ibâdet-i fikriye ile o yüzleri ma‘mûr etmiş. Güya bütün dünyasıyla ibâdet etmiş. Elbette dünya kadar bir mükâfât alması muktezâ-yı rahmet ve hikmettir. Hem madem âhiretin muhabbetiyle onun mezraasını sevmiş. Ve Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetiyle âyîne-i esmâsını sevmiş. Elbette dünya gibi bir mahbûb ister. O da dünya kadar bir cennettir.

Suâl: O kadar büyük ve hâlî bir cennet neye yarar?

Elcevab: Nasıl ki eğer mümkün olsa idi, hayâl sür‘atiyle zeminin aktârını ve yıldızların ekserîsini gezsen, “Bütün âlem benimdir” diyebilirsin. Melâike ve insan ve hayvanların iştirâkleri, senin o hükmünü bozmaz. Öyle de, o cennet dahi dolu olsa, “O cennet benimdir” diyebilirsin. Hadîste bazı ehl-i cennete verilen beş yüz senelik bir cennet sırrı, Yirmi Sekizinci Söz’de beyân edilmiştir.1 

Bediüzzaman Hazretleri, dünyayı sevmenin iki yönü olduğunu ifade eder. Biri mezmûm, yani hataların başı olan kötü muhabbet; diğeri ise Allah'ın güzel isimlerine ve âhirete bakan yüzleri sevmektir. Bir insan dünyayı bu güzel yüzleriyle severse, yani dünyayı Allah’ın isimlerinin tecelli ettiği bir âyet gibi görür ve ahiretin tarlası olarak değerlendirirse, bu sevgi ibadete dönüşür. Böyle bir sevgi, kişinin dünyayı bir ibadet alanı hâline getirmesi demektir. Üstad Bediüzzaman’ın tabiriyle güya bütün dünyasıyla ibadet etmiş olur. Böyle bir ibadet anlayışına sahip olan kulun, dünya kadar bir mükâfat alması rahmetin ve hikmetin gereğidir. Çünkü o, dünyayı kötü bir hırsla değil; Allah’ın isimlerine bir ayna, ahiretin tarlası ve ebedî saadetin başlangıcı olarak sevmiştir. Bu sebeple onun sevgisi ebediyete uzanır ve âhirette dünya genişliğinde bir mahbûbu, yani dünya kadar geniş bir Cennet ister.

Burada şöyle bir soru akla gelir: “Bu kadar geniş, hatta 500 senelik bir Cennet neye yarar?” Bediüzzaman Hazretleri bu soruyu şu temsille cevaplandırır:

Eğer mümkün olsaydı da insan hayalinin süratiyle dünyanın her tarafını ve yıldızların çoğunu gezip dolaşsaydı, “Bütün bu âlem benimdir.” diyebilirdi. Çünkü sahiplenme duygusu, başkasının orada bulunmasıyla bozulmaz. Meleklerin, insanların veya hayvanların bulunması, insanın “bu manzara bana ait” düşüncesine engel olmaz.

Aynı şekilde, Cennet’in tamamen dolu olması bile, oradaki her nimetin, her köşenin kulun huzur ve zevkine açık olduğu gerçeğini değiştirmez. Kul, yine “Bu Cennet benimdir” diyebilir.

İşte bu bakış, 500 senelik Cennet genişliğinin hikmetini anlamayı kolaylaştırır. Bediüzzaman Hazretlerinin belirttiği üzere, hadislerde geçen “500 senelik mesafe”, Yirmi Sekizinci Söz’de tafsilatıyla açıklanmıştır. O ifade, Cennet mülkünün akıl sınırlarını zorlayan genişliğini, kulun orada sahip olacağı engin nimeti ve mülkün azametini anlatmak için kullanılan bir teşbihtir. Bu, gerçek bir “dünya yılı” değil, mükâfatın büyüklüğünü idrak ettirmeye yönelik bir semboldür.

Sonuç olarak, Cennet’te bir kula verilecek “500 senelik yer” ifadesi, ahiretteki mülkün genişliğini ve nimetin azametini anlatan temsilî bir tabirdir. Dünya hayatında Allah’ın isimlerini ve ahirete bakan yüzleriyle dünyayı seven, dünyayı ibadet tarlasına çeviren bir kimse, elbette dünya kadar geniş bir mükâfatı hak eder. Bu mükâfatın büyüklüğü, sadece mekân genişliği değil; Allah’ın rahmetinin ve ikramının sınırsızlığını ifade eder. İnsanın dünyada sınırlı olarak tattığı güzellikler, Cennet’te sonsuz bir genişliğe kavuşur. Böylece hem sevgi, hem ibadet, hem de mükâfat arasında muhteşem bir denge meydana gelir. Cennet’in bu enginliği, insan ruhunun ebediyet arzusuna en uygun karşılıktır; tıpkı Hz. Üstad'ın ifade ettiği gibi: “O cennet dahi dolu olsa, ‘O cennet benimdir’ diyebilirsin.”

  1. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 318


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız