Soru

Cehennem Nasıl Bir Yer? Âyet ve Hadislerde Cehennem Azabı

Cehennem ateş dolu bir yer mi? İnsanın sadece derisi mi yanacak? Cehennem azabının dehşeti ve çeşitliliği hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 19.03.2024 00:22:04
Okunma: 1998

Cevap

Cehennem kelimesi sözlükte “derin kuyu; hayırsız, uğursuz” anlamına gelir. İslâmî bir kavram olarak cehennem; Yüce Allah’ın kızıştırılmış ateşinin bir adıdır. Kur’ân’da cehennem kelimesi elli biri Mekkî, yirmi altısı Medenî sûrelerde olmak üzere yetmiş yedi âyette geçmektedir.

Âyet-i kerimede cehennem hakkında şöyle denilmektedir; Onun (birbirinden aşağı yedi tabaka için, ayrı ayrı) yedi kapısı vardır. Her bir kapı için, onlardan (o tabakanın ehli olacak azgınlardan) ayrılmış bir mikdar vardır.”[1]  Yine Kur’ân’ın çeşitli âyetlerinde inkârcıların azab göreceği yerlerin isimleri; hutâme, cahîm, nâr, sekar, haviye, saîr, lezâ, ğayy şeklinde zikredilir. Müfessirler mezkûr bu isimlerin cehennemin katlarının isimleri olduğunu söylemişlerdir.

Âyet-i kerimede de ifade edildiği gibi cehennemin tabakaları vardır. Tabakaların varlığı azapların da çeşitli olduğunu ortaya koyar. Mesela şu âyet-i kerimede; Şübhesiz ki âyetlerimizi inkâr edenler yok mu, onları ileride bir ateşe atacağız! Ne zaman derileri (yanıp) pişse, azâbı (iyice) tatsınlar diye onları, ondan başka derilerle değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah, Azîz (kudreti dâimâ gālib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.[2]denilerek azabın derileri eriteceğini akabinde o kişiye yeniden başka bir derinin verileceği söyleniyor.

Diğer bir âyet-i kerimede ise;...İnkâr edenler için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden (de) kaynar su dökülür. Bununla karınlarında bulunan (organ)lar ve derileri eritilir. Ayrıca onlar için demir kamçılar vardır. (Çektikleri) ızdıraptan dolayı oradan ne zaman çıkmak isteseler, yine oraya iâde olunurlar ve (kendilerine): “Yakıcı azâbı tadın!” (denilir).[3] Buyurulmuştur. Yani derilerle birlikte karınlarındaki organların da eriyeceği söylenmiştir. Ayrıca demir kamçılarla da azap edileceği vurgulanmıştır.

Yine âyet-i kerimede “Ey Resûlüm!) Ğāşiye’nin (dehşetiyle insanları kaplayıcı olan kıyâmet ânının) haberi sana geldi mi? Birtakım yüzler vardır ki o gün zelildir! (Meşakkat içinde) çalışmış, yorgun! Kızgın bir ateşe girer! Son derece sıcak bir kaynaktan içirilir! Onlar için kuru bir dikenden başka bir yiyecek yoktur! (O) ne besler, ne de açlıktan yana fayda verir!” [4] Buyurularak ateş azabıyla birlikte içilecek olan sıcak suyun ve yenilecek olan dikenin varlığından ve dehşetinden bahsedilmiştir. Yani azabın çeşitleri zikredilmiştir. Daha birçok âyetlerde cehennemin çeşitli azapları anlatılmıştır.

Âyet-i kerimelerin en büyük tefsirleri olan Hadis-i Şeriflerde de detaylı olarak cehennem azabından bahsedilmiştir. Misal için şu hadis-i şeriflere bakalım:   

Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir: “Şüphesiz kıyamet gününde cehennemliklerin azâbı en hafif olanı, ayaklarının altına iki kor konulup da bu sebeple beyni kaynayan kişidir. Oysa o, hiç kimsenin kendisinden daha şiddetli azâb gördüğünü zannetmez. Halbuki kendisi, cehennemliklerin azâbı en hafif olanıdır.”[5]

Semüre İbni Cündeb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cehennem ateşi, cehennem ehlinin bazısının topuklarına, bazısının dizlerine, bazısının kuşak yerlerine, bazısının da köprücük kemiklerine kadar çıkar.[6]

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Cehennemde azap gören bazı günahkârların hâllerini ise şöyle haber vermişlerdir: “Mîrac gecesi, bir kısım insanlara uğradım ki, karınları evler gibi iri idi. Karınlarının içi yılanlarla doluydu ve bunlar dışarıdan görünüyordu.

Ben:

–Ey Cibrîl! Bunlar kimlerdir?» diye sordum.

–Bunlar fâiz yiyenlerdir!» cevâbını verdi.” [7]

Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Mîrâc’a çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve sadırlarını tırmalayan bir topluluğa rastladım.

–Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir?» diye sordum.

–Bunlar, (gıybet ederek) insanların etlerini yiyen ve onların ırzlarına (şeref ve haysiyetlerine) dil uzatan kimselerdir.» cevâbını verdi.” [8]

Yukarıda kaydettiğimiz âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde görüldüğü gibi insan; Cehennem azabını sadece derilerinde değil bütün uzuvlarında hissedecek. Zira kişi her uzvu ile ayrı ayrı günahlar işler. Dolayısıyla günaha merkez olan hangi uzuv ise o uzuv azapta da merkez olur.

İşte günahların çeşitliliği cehennem azabının da çeşitlenmesine sebep olmaktadır. Mesela faiz yiyerek karınlarını dolduranlar için; azabın karınlarına yılanların konulması şeklinde olduğu gibi…

İnsan günahları işlerken kalben kötü olur, vicdanını kullanmaz denilirse; Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri bu soruya cevap olur; “Bizlerin günahlarımızdan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler ve şüpheler, neûzübillâh (Allah korusun) mahall-i îmân (imanın yeri)  olan bâtın-ı kalbimize (manevi kalbimize) ilişip îmânımızı zedeliyorlar ve îmânın tercümanı olan lisânın (dilin)  zevk-i rûhânîsine  (ruhun aldığı zevke) ilişip zikirden nefretkârâne (nefret edercesine) uzaklaştırarak susturuyorlar.

Evet, günah kalbe işleyip, kalbi siyahlandıra siyahlandıra, tâ nûr-u îmânı (iman nurunu) kalbden çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfâr ile çabuk imhâ edilmezse, kurt değil, belki küçük ma‘nevî bir yılan olarak ısırır.

Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından (haberdar olmasından) çok hicab ettiği (utandığı) zaman, melâike ve rûhâniyâtın (ruhani varlıkların) vücûdu ona çok ağır gelir. Küçük bir emâre (delil) ile onları inkâr etmek arzu eder. Hem meselâ, cehennem azabını intâc eden (netice veren) büyük bir günahı işleyen bir adam, cehennemin tehdîdâtını (tehditlerini) işittikçe, istiğfâr ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla cehennemin ademini (olmamasını) arzu ettiğinden, küçük bir emâre veya şüphe, cehennemi inkâr ettirmeye cesâret verir.

Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazîfe-i ubudiyetini (ibadet vazifesini) yerine getirmeyen ve küçük bir âmirinden küçük bir vazîfesizlik yüzünden aldığı tekdirden (azarlamadan) müteessir olan (etkilenen) bir adama, Sultân-ı Ezel ve Ebed’in (Allah-u Teala’nın) mükerrer (tekrarlı) emirlerine karşı farzında yaptığı bir tenbellik, büyük bir sıkıntı verir ve o sıkıntıdan arzu eder ve ma‘nen der ki: “Keşke o vazîfe-i ubudiyet (ibadet vazifesi)  bulunmasa idi!” Bu arzudan bir ma‘nevî adâvet-i İlâhiyeyi (Allah’a karşı düşmanlık) işmâm eden (koklatan) bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücûd-u İlâhîye (Allah’ın vücuduna) dâir kalbe gelse, kat‘î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder. Büyük bir helâket (helak olma) kapısı ona açılır.” [9]

Bu metinde Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesinden şunlar anlaşılmaktadır; kişi günahlara devam ettikçe artık kalben inancı zedelenir. Yani kalp ve vicdan gibi manevi duygularının günaha karşı tepkisi azalır. Hatta günahına tövbe etmezse kalbi ve vicdanı cehennem azabını kabul etmez ve bir şekilde inkâr etmek ister. Sonra cehennem hakkında, kendince, mantıklı bulduğu küfür ve inkârları kabul eder. Küfre girer. Yine farz olan vazifelerini yerine getirmediğinde; o ibadetin olmamasını arzu eder. Eğer ibadette tembelliği devam ederse, o ibadeti farz kılan, Allah’a karşı kalbinde bir düşmanlık ortaya çıkar.

İşte, işlenen günahların her birinde kişiyi küfre ve inkâra götürecek bir yol vardır. Dolayısıyla önce bedenen işlenen günahlar sadece bedende ve cisimde kalmıyor, devam edildikçe kalp ve diğer hisler de günaha iştirak etmeye başlarlar.

Netice itibariyle; günaha giren ve günahta hissesi olan her bir uzuv ve hissin cezası cehennemde o his ve uzvun ızdırap duyacağı şekilde olacaktır.


[1] Hicr suresi 44

[2] Nisa Suresi 56

[3] Hacc 19-22

[4] Ğaşiye 1-7

[5] Buhârî, Enbiyâ 1, Rikak 51; Müslim, Îmân 362-364. 

[6] Müslim, Cennet 33

[7] İbn-i Mâce, Ticârât, 58

[8] (Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4878; Ahmed, III, 224)

[9] Lem’alar 4-5 shf.  Altınbaşak Neşriyat


Yorum Yap

Yorumlar