Kardeşlerim, fihristeden sonra te’lîf edilen risâlelerin fihristelerini ötekilerin tarzında yazmasını size bırakıyorum. Ben şimdi eski gibi, her risâleyi hulâsa edemiyorum. Sizler eski genç Saîd’in değil, belki yeni ihtiyâr Saîd’in dinç Saîdlerisiniz. Onun vazîfesini yaparsınız.1
Üstad Bediüzzaman, artık her risalenin fihristesini eskisi gibi bizzat kendisinin yazamayacağını beyan ederek, bu vazifeyi talebelerine bırakmaktadır. Bu, Hz. Üstad’ın talebelerine olan güveninin ve onları hizmette istihdam etmesinin açık bir göstergesidir.
Hz. Üstad, “Ben şimdi eski gibi, her risâleyi hulâsa edemiyorum.” diyerek, hem yaşının ilerlemesinden doğan bir zarureti hem de hizmetin artık şahsî olmaktan çıkıp bir cemaat eserine dönüşmesini ifade eder. “Sizler eski genç Saîd’in değil, belki yeni ihtiyâr Saîd’in dinç Saîd'lerisiniz” cümlesiyle, talebelerinin artık kendisinin bir nevi mânevî temsilcileri ve vekilleri olduklarını belirtir. Yeni dönemde Nur hizmetinin şahs-ı mânevîsi içinde her bir talebe, “dinç Saîd” hükmündedir.
Böylece Hz. Üstad, fihriste yazmak gibi bir hizmeti devrederek, Risale-i Nur’un neşrinin artık şahsî gayretle değil, cemaatin el birliğiyle, yani “şahs-ı mânevî” ile yürütülmesi gerektiğini göstermiştir.
Sonuç olarak bu ifadelerle Bediüzzaman Hazretleri; yeni Said döneminde Risale-i Nur hizmetinin şahıstan kuruma, fertten cemaat manasına geçtiğini, talebelerini kendi vazifesine ortak ve halef olarak kabul ettiğini ifade etmektedir.
Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikâsı, Hayrât Neşriyât, Isparta 2016, s. 21.

