Soru

Bediüzzaman ve Kur'an Harfleri

Bediüzzaman Hazretleri'nin Kur'an harflerinin günlük dilde okunup yazılması ile ilgili bakış açısı nasıldır?

Tarih: 7.01.2010 00:00:00
Okunma: 9869

Cevap

Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an harflerinin okunup yazılmasına büyük ehemmiyet vermiş ve Risale-i Nur talebelerini, Kur’an harflerine hizmet etmeye tekrar tekrar teşvik etmiştir. ‘Risale-i Nur’un bir vazifesi de bid’ate karşı huruf ve hatt-ı Kur’anı muhafaza etmektir’ diyerek bu vazifenin ehemmiyetine dikkat çekmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken mühim bir nokta şudur:

Hazret-i Üstad Kur’an harflerine, yalnız Kur’an okumak ve yazmak için  ehemmiyet vermiş değildir. Bununla birlikte, diğer İslam milletlerinde olduğu gibi, kendi lisanımızı okur - yazarken de bu harflerin kullanılmasını ve yaygınlaştırılmasını ve unutulmaktan muhafaza olunmasını büyük bir hararetle istemiştir.

Risale-i Nur’un pek çok yerinde, hatt-ı Kur’an (Kur’an yazısı), huruf-u Kur’aniye (Kur’an harfleri), huruf-u Arabiye (Arab harfleri), İslam yazısı, İslam harfleri, eski yazı, eskimez yazı gibi tabirlerle ifade edilen bu alfabeye, Osmanlı döneminde yüzyıllarca kullanılmış olması sebebiyle, günümüzde daha çok Osmanlıca denilmektedir. Şimdi bu mevzuda Risale-i Nur’da geçen mühim kısımları dikkatli mütalaalarınıza arz ediyoruz.

 

Risale-i Nur Bid'ata Karşı Kur'an Yazısını Muhafaza Eder:

“Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid'ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harfleri ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi iken; has talebelerden birisi bilfiil huruf ve hatt-ı Kur'aniyeyi ders verdiği halde, sırrı bilinmez bir hevesle, huruf ve hatt-ı Kur'aniyeye ilm-i din perdesinde tesirli bir surette darbe vuran bazı hocaların darbede istimal ettikleri eserleri almışlar. Haberim olmadan dağda şiddetli bir tarzda o has talebelere karşı bir gerginlik hissettim. Sonra ikaz ettim. Elhamdülillah ayıldılar. İnşâallah tamamen kurtuldular.” (Kastamonu Lahikası)

Risale-i Nur'un Mühim Bir Vazifesi, Arab Harflerini Muhafaza Etmektir:

Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek olduğundan, tab' (baskı) yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab'etmek lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup, şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur.” (Emirdağ Lahikası)

Risale-i Nurun  Muhakkak Kur'an Yazısıyle Neşredilmesi Lâzımdır:

“Risale-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihde hiçbir eserde görülmemiştir... Şöyleki: 

Kur'an hattını (Kur'an yazısını) muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risale-i Nurun, muhakkak Kur'an yazısıyle neşredilmesi lâzımdı. Eski yazı yasak edilmiş ve matbaaları kaldırılmıştı. Bediüzzamanın parası, serveti yokdu; fakirdi, dünya metaiyle alâkası yokdu. Risaleleri el ile yazarak çoğaltanlar da, ancak zarurî ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. Risale-i Nuru yazanlar, karakollara götürülüyor.. işkence ve eziyetler yapılıyor, hapislere atılıyordu.” (Tarihçe-i Hayat)

Binlerle Genç Risale-i Nur'u Yazarak Kur'an Yazısını Öğrenmiştir:

“Risale-i Nur'dan eskimez yazı öğrenmeye gelince:

Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir.” (Nur’un İlk Kapısı)

Nur Talebeleri Bütün Kuvvetleriyle Kur'an Yazısını Muhafazaya Çalışırlar:

“…hatt-ı Kur'anın tebdiline (Kur'an yazısının tebdiline) karşı, Kur'an şakirdlerinin (Nur Talebelerinin) bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'anîyi muhafazaya çalışması aynı senededir.” (Mektubat)

Kur'an Harflerinin Kıymetini Takdir Etmeyenler Hadsiz Zarardadır:

“İşte gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki: Bu hurufatın (harflerin) kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette (zararda) olduğunu anla!” (Mektubat)

Hz. Üstad Kur'an Harflerinin Değiştirilmesine Karşı Cihad Etmiştir:

Huruf-u Kur'aniyeyi (Kur’an harflerini) tercüme ile tahrif, tebdil, tağyir etmek (bozmak, değiştirmek); mülhidlerin (dinsizlerin) dehşetli cinayetlerine mukabil cihad eden Said, ifratkârane ve müsrifane tevafukta çok tedkikatı lüzumsuz değil, manasız olmaz.” (Kastamonu Lahikası)

Bu Zamanda Kur'ânın Temel Taşları Olan Harflerine Hücum Ediliyor:

“Suâl: En mühim hakaik-i Kur'âniye ve imâni’ye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-ı hecaiyenin (tek tek harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun. Elcevab: Çünkü bu meşum (uğursuz) zamanda Kur'ânın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum ediliyor, ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar.” (Rumuzat-ı Semaniye, 7. Remiz) 

Hz. Üstad Kur’an harflerinin Yasaklanmasına İtiraz Etmiştir:

“…Kur'an hurufunun (Kur’an harflerinin) dersinin men'ine (yasaklanmasına) yirmi sene evvel bir mahrem risalede itiraz etmişim.” (Şualar)

Kur'anı Yeni harflerle Yazmak Kur'an'ı Tahriftir:

“Kur'an'ın hurufat-ı kudsiyesinin (kudsi harflerinin) yerine beşerin tercümesini ikame perdesi altında, noksan huruflarla (harflerle) yeni hatt  (yeni yazı) altında tahrifkârane (aslını bozarak) ehl-i dalaletin tevilat-ı fasideleri âyâtın sarahatını incitmelerine bakmıyor gibi, bîçare mazlum bir adamın kardeşlerinin imanını kuvvetlendirmek için bir nükte-i i'caziyeyi beyan ettiği için hizmet-i imaniyesine fütur verecek derecede itiraz, elbette değil ehl-i hakikat zâtlar belki zerre mikdar insafı bulunan itiraz edemez.” (Şualar)

Yeni Harfler Nur Mesleğine Muhaliftir:

“Madem benim re'yimi de almak istiyorlar. Şimdilik, evvelce nazlanan matbaacılara lüzum yok. Hem mesleğimize muhalif yeni hurufa (yeni harflere), Risale-i Nur'un bir nevi müsaadesi hükmüne geçtiği için lâzım değil. Sizler, el makinasıyla yazdığınız mikdar yeter. Zâten Nazif de, el makinasıyla bir derece çalışıyor. Tashihine çok dikkat etmek lâzım. Eski hurufla elmas kalemli kardeşlerim matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bize yardım etsinler.” (Kastamonu Lahikası)

Kur'an'ı Yeni Harflerle Yazmak Tahriftir:

“huruf-ı Kur'âniyenin (Kur'an harflerinin) tebdiline (değiştirilmesine) çalışanların nihâyet derecede belahet (ahmaklık) ve hasaretlerine (zararlarına) kat'i delalet ettiğini ehl-i dikkat tereddüt etmez görür. Ehl-i ilhadın kör oldukları için görmemeleri imam Busayrî'nin

قد ينكرالمرء ضوء الشمس من رمدٍ. وينكر الفم طعمالماء من سقم

düsturuyla gözlerindeki hastalıklar ile güneşin ziyasını göremezler. Ve dilindeki hastalıklarla ab-ı hayat olan şu tatlı suyun lezzetini ve zevkini his edip tâdemezlar.” (Rumuzat-ı Semaniye)

Yeni Harfler Dinî Değildir:

“…lâdinî (dinî değil) hurufunun resmen kabulü tarihine bir tek fark…” (Rumuzat-ı Semaniye)

Ku'an Yazısına Şevk Uyandırmak:

“tekellüfsüz o tevafukat-ı matlube bir derece gösterilebilir. Ve onu göstermekle hatt-ı Kur'âniye (Ku'an yazısına ) bir zevk bir şevk uyandıracak.” (Rumuzat-ı Semaniye)

Hz. Üstadın Maksadı Kur'an Yazısını Muhafaza ve Dikkatleri Ona Çekmektir:

“Kur'ân-ı Hakîm'i yeni bir tarzda yazmaktaki niyetimin sebebleri üçtür. [Birincisi] Hutut-ı Kur'âniyenin (Kur'an yazısının) muhafazasına hizmettir. Çünkü gördüm ki sözlerde tevafukatın zuhuruyla  fütura düşen müstensihlerin şevkini yeniledi. Gayrete geldiler. Yeni bir heves uyandı. Kendine yazanlar tekrar yazmağa başladı. Hem yüzler âdemlerin sözlere ve dolayısıyla hakaik-i Kur'âniyeye karşı imanları kuvvetlendi. Hatta bir kısım dinsizler dahi o tavafukatı görüp inkar edemedikleri için ikrara mecbur oldular. Hatta bunlardan birisi demiş: Bunları ikrar etmem fakat inkar da edemem. Çünkü gözümle görüyorum demiş. (…)

[İkinci sebeb] Kur'ân-ı Hakîmin meani ve hakaikınde esrar ve işaratında olduğu gibi elfaz ve hurufunda dahi çok esrar ve mezaya bulunduğuna bir zemin ihzar etmek için lafzullahın binde bir sırrına işaret edecek bir tarzı yazmak ve bizden sonra gelenler inşâallah daha büyük esrarları o anahtarla açacak temennisidir. Ve nazar-ı dikkati Kuran'ın hattına çevirmek ve hakaikıne ehemmiyetle baktırmak niyetidir.” (Rumuzat-ı Semaniye)

Hz. Üstada'a Göre Kur'an Yazısını Kaldırmaya Çalışanlar Susmalıdır:

Hatt-ı Kur'ânın ref'ine (kaldırmaya) çalışanları susturmalıyız. Ve Kur'ânı unutturmaya niyet edenlerin niyetlerini onlara unutturmalıyız.” (Rumuzat-ı Semaniye)

Hz. Ali Arab Harflerinin Kaldırılacağını Haber Veriyor:

“(Hz. Ali Ercuze isimli kasidesinde) Hülagû asrından bu asrımıza bakıyor ve ikinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki:… Rûmice bin üç yüz kırk yedide (1931) Arabî hurufunu (Arab harflerini) terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâm içinde başlanacak. Hem umum, fakir, zengin, emir ve işçi, çoluk çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler…. “Ucmin” ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir.” (18. Lema)

Ecnebi Harflerinin Yayılması Ahirzamanın Bir Özelliğidir:

O bid'alar ve acemî ve ecnebi hurufunun (harflerinin) intişarı, zamanı olan o âhirzamanın fena âdemleri bir kısım ülemaü`s-su'dur (kötü âlimlerdir) ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için (ecnebî hurufu gibi) bid'alara yardım edenler ve fetva verenlerdir." (18. Lema)

Hz. Ali Yeni Harflere Teessüf Ediyor:

“(Hz. Ali) Latin hurufunun İslâmlar içinde cebren kabul ettirileceğini teessüfle bahsedip ve ulema-üs su'u tokatladığı yerde”... (18. Lema)

Hz. Ali Kur'an Yazısını Muhafaza Eden Nur Talebelerini İrşad Ediyor:

“Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh huruf-ı ecnebiyi (ecnebî harflerini) İslâmlar içinde kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü's-su'un bid'alara yardımlarından teessüfle bahsedip o iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzam ile ecnebi hurufuna karşı mukabele ediyor. Ve hem ulemaü's-su'a karşı muhalefet ediyor.

İşte bu zamanda o âdemler Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir. Çünki onlardır ki hatt-ı Kur'ân'ı muhafaza ediyorlar ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. ” (18. Lema)

Nur Talebeleri Kur'an Yazısını Bütün Kuvvetleriyle Yayıp Koruyorlar:

Ecnebi hurufatını (harflerini) ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir surette kabul ve neşir ve cebrettiği halde Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi  harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle” (18. Lema)

Hazret-i Ali  Ecnebi Harflerine Şiddetli Teessüf ve Hiddet Ediyor:

“Hazret-i Ali  keremallahü vechehü ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid'alara taraftarlık eden bir kısım ulemaü's- su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor. Ve Hazret-i Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor." (18. Lema)

Risale-i Nur Yüz Binler Adamı Kur'ân Harfleri Lehine Çevirmiştir:

"İşte o Esma-i Sittenin devamından tereşşüh eden ve o Esmanın lemeatı olan Risale-i Nur ve o Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin adami huruf-ı Kur'âniye lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (zındıka ve ulema-i su) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor.” (18. Lema)

Diğer Bazı Bahisler:

“Sen anlaşılıyor ki, bir parça firengî okumuşsun. Bu İslâm yazılarını okuyamıyorsun. Hem de bilenden sormuyorsun.” (10. Söz)

“Şu Söz'ün (25. Söz’ün) başında beş şu'leyi yazmak niyet ettik. Fakat Birinci Şu'le'nin âhirlerinde (yasaklanmadan önce) eski hurufatla (eski harflerle) tab'etmek (basmak) için gayet sür'atle yazmağa mecbur olduk.” (25. Söz)

“Bu gaybdan haber veren âyetler, pekçok tefsirlerde izah edilmesinden ve eski harfle tab'etmek niyeti müellifine verdiği acelelik hatasından burada izahsız ve o kıymetdar hazineler kapalı kaldılar.” (25. Söz)

“Bekir Efendi, Onuncu Söz'ü tab'etti. İ'caz-ı Kur'ana dair Yirmibeşinci Söz'ü, yeni huruf (yeni harfler) çıkmadan tab'etmek için ona gönderdik. Onuncu Söz'ün matbaa fiatını gönderdiğimiz gibi, onu da göndereceğiz diye yazdık.

Bekir Efendi, benim fakr-ı halimi düşünüp matbaa fiatı dörtyüz banknot kadar olduğunu mülahaza ederek (değerlendirerek) ve kendi kesesinden vermek, belki Hoca razı olmaz diye onun nefsi onu aldattı. Tab'edilmedi. Hizmet-i Kur'aniyeye mühim bir zarar oldu. İki ay sonra dokuzyüz lira hırsızların eline geçti. Şefkatli ve şiddetli bir tokat yedi. İnşâallah ziyaa giden dokuzyüz lira, sadaka hükmüne geçti.” (10. Lema)

“Cenab-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yarım ümmi, diyar-ı gurbette, kimsesiz, ihtilattan men'edilmiş bir tarzda; kuvvetli, ciddî, samimî, gayyur, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılınç olan kardeşleri bana muavin ihsan etti. … ve şu zamanda, yani hurufat (harfler) değişmiş, (Osmanlıca) matbaa yok, herkes envâr-ı imaniyeye muhtaç olduğu bir zamanda ve fütur verecek ve şevki kıracak çok esbab varken, bunların fütursuz, kemal-i şevk ve gayretle bu hizmetleri, doğrudan doğruya bir keramet-i Kur'aniye ve zahir bir inayet-i İlahiyedir.” (28. Mektub, 7. Mesele)

“Haber almışım ki, arabî olarak eski huruf (eski harfler) ile Matbaa-i Evkaf'ta tab'edilmek izni varmış. Eğer Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle, Türkçe olarak eski hurufa (eski harflerle) müsaade-i resmî olduğu dakikada ve Bekir Efendi şu iki risaleyi (31 ve 32. Sözleri) Seyyid Şefik'in taht-ı nezaretinde tashihine gayet dikkat etmek şartıyla çabuk tab'ediniz.” (Barla Lahikası)

“İstanbul'da yeni huruf (yeni harfler) çıkmadan evvel (1926’da) tab'ettirdiğim Onuncu Söz namında gayet kıymetdar haşri ve kıyameti gündüz gibi isbat eden risalemi…” (Barla Lahikası)

“Kardeşlerim! Yeni hurufla (yeni harflerle) yazdığınız iki mes'ele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Mes'eleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur'ana ve Kur'an hattına (Kur’an yazısına) mahsus ve memur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasibdir.” (Şualar)

“Harbiye Nezareti'nin kapısındaki ...hatt-ı Kur'anînin üzeri mermer taşlarla kapatılmışken meydana çıkarılması, şimdi yeniden hatt-ı Kur'anîye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile...” (14. Şua)

“Merkez-i hükûmette umumî bir arabî hattı ve hurufu kursu açılması ve Asâ-yı Musa Risalesi'nin fütuhatına ve kerametine alâmet olmasını müjdelemeleri, pek büyük bir inşirah vermesiyle bu kışın bütün çektiğim sıkıntıları hiçe indirdi.” (Emirdağ Lahikası)

“İki genç muallim daha eski yazı ile Nurlara girmesi ve çocukların huruf-u Kur'aniyeyi öğrenmeye başlaması ile Risale-i Nurları da yazmağa girmeleri, büyük bir fâl-i hayırdır.” (Emirdağ Lahikası)

“...Lafzullah'ı kırmızı ile yazdırdık, gören "Kur'an'ın i'cazını gözümle görebiliyorum" diyebilir. İnşâallah bu cüz'-i i'caz, hatt-ı Kur'anîyi muhafaza edecek, tahriften (bozulmaktan) kurtaracak.” (Barla Lahikası)

Hatt-ı Kur'anî lehinde birincisinin bir kerameti, merkezde hatt-ı Kur'anînin bir kursu açılması olduğu gibi; inşâallah ikincisi, daha mu'cizane bir keramet gösterecek.” (Emirdağ Lahikası)

“Yeni harf ile teksir edilebilen Asâ-yı Musa eserini okuyan gençler, Kur'an harfleri ile yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar. Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandan çıkarmak için te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar.” (Şualar)

“Böyle ağır şartlar içerisinde Risale-i Nuru Hazret-i Üstadımız inayet-i İlâhiye ile te'lif edip, ekserisini Kur'an harfleriyle ve el yazısiyle neşretmiştir. Böylelikle -aynı zamanda- Kur'an hattını da muhafaza etmiş ve yüzbinlerle Müslüman Türk Gençleri Risale-i Nuru okuyabilmek için mukaddes kitabımız olan Kur'anın yazısını öğrenmek nimet ve şerefine nail olmuşlardır.” (Tarihçe-i Hayat)

“Barla medrese-i Nuriyenin baş kâtibi Şamlı Hâfız Tevfik'in halka-i tedrisinde Sıddık Süleyman'ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Çavuş'un ve Ahmed'in oğulları gibi Kur'an dersiyle Kur'an yazısını ve Nurları öğrenmesi; ve Hulusi ve Hâfız Hakkı'nın Nurları şevk ile yazmaları, Barla'ya karşı benim ümidimi kuvvetlendirdiler ve derince bir ferah ve sürur verdiler.” (Emirdağ Lahikası)


Ek Soru

Risalelerin latince olarak basılmaya başladığı son dönemde Hüsrev Efendi'nin Üstad Bediüzzaman'a bu noktada her hangi bir itirazı olmuş mudur?

Tarih: 8.01.2010 00:00:00

Ek Cevap

Bu tamamen, "gizli düşmanlarımız iki planı takib ediyorlar: Biri beni ihanetlerle çürütmek, ikincisi başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır" diye Bediüzzaman Hazretleri'nin ikaz ettiği dinsizlerin planının uygulanmasından ibaret bir iftiradır.

Hüsrev Efendinin Bediüzzaman Hazretleri'ne itiraz etmek gibi, terbiye dışı bir hareketi asla olmadığı gibi, bu imkansızdır da...Bunun böyle olduğunu gösteren, Risale-i Nur'da geçen, Bediüzzaman Hazretleri'nin onun yüksek maneviyatını ve hizmetkarlığını, sadakatini ortaya koyan, -mübalağasız- yüzlerce ifadesi olduğu gibi, Hüsrev Efendi'nin Üstadına yazdığı terbiye, sadakat, fedakarlık dolu mektubları da bunu açıkça isbat eder.

Mesela, numune olarak, Hüsrev Efendinin sadakattaki derecesini ve bunun ömrü boyu artarak devam ettiğini gösteren iki mektub sunacağız. Birincisi, Üstad'la yeni tanıştığı Barla döneminde 1930'un başlarında yazılmış, ikincisi son dönemde Üstad Emirdağ'da iken 1950'lerde Üstad'ın vefatına yakın yazılmış iki mektub:

"(Hüsrev, Üstadının kendi hakkında hiddetini zannedip, bir mes'eleye dair müteessiren yazdığı mektubundan bir fıkradır.)

Sevgili ve kıymetdar Üstadım!

Mektubunuzun mütalaasından mütevellid teessüratım arasında, kalbime çok havatır hutur ediyordu. Her tarafı ve her hali kusur ve ayıbla dolu talebeniz, sevgili Üstadının ayaklarının altına varlığını sermişti. Belki her gün, bu şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hattâ Üstadı uğrunda, yüzbin hayatı olsa hepsini bile vermeye bilâ-tereddüd hazır olduğunu, surî (dıştan) değil, kalbî bir itirafla müheyyadır (hazırdır).

Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlıkından bir hâmi (sahip ve koruyucu) istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlıklarla dolu olan defter-i a'malim tedkik edilse, bu hususta ne kadar tazarru' ve niyazım vardır ve ne kadar gözyaşlarım bulunacaktır. Kur'anî hizmet uğrunda, arzın sekenesi (halkı) kadar hayatım olsa, her birisini feda etmeyi, ne büyük saadet ve şeref kabul etmişim.

Ey sevgili Üstadım! Ey kıymetdar Hocam! Ey senelerden beri aradığım muhterem mürşidim! Ey aziz dellâl-ı Kur'an!

Izdırablarımın sürura inkılab etmekte olduğunu hissediyorum. Uzakta olanın kusuru görülmez, tokat yakında olana vurulur. Kalbim bu cümlelere (Hâzâ min fadli Rabbî) diyor. Fakat dimağımdan silinmeyen birşey varsa, o da aziz Üstadımın elemlerine iştirak etmek idi.

Muhterem mürşidim! Kimin haddi var ki, risalelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın veyahut bir cümlesini tenkid etsin veyahut bir kelimesine, hattâ bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.

Bilâ-istisna her ferd istihsan ederken, böyle bir şey yapmak için, bu cür'eti kimden alayım. Yok, sevgili Üstadım, müsterih olunuz; senelerden beri çekmekte olduğunuz, kal'abend cezasından pek şedid azabınıza, bir başka ve mühim elem katılmasına tarafdar olanlara bir parça meyletmek şöyle dursun, belki bu halin şiddetle ve belki fedaisi olarak aleyhte olduğuma, vicdanımın tasdiki kâfi bir şahiddir.        Ahmed Hüsrev"       (Barla Lahikası, 1930'ların başları)

İkinci Mektub:

"Konya'lı Hacı Sabri kardeşimiz yanıma geldi. Ben, Sadık, Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmiyetli sohbetimiz, Hacı Sabri'ye mühim bir ders oldu. Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev'in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise, başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesanüd ve tam kardeş olmak lâzımdır diye bu mealde bir ders oldu. İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve Hüsrev'e tam kardeş olacak; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek.
Hasta kardeşiniz  Said Nursî"      (Emirdağ Lahikası 2, 46 1950'ler)

Ayrıca birinci Emirdağ döneminde yazıldığına nazaran, 1945-50 arasında yazıldığı anlaşılan şu mektub da Hüsrev Efendinin Üstadına hayatını feda etmek derecesindeki samimiyetinin, sadakat ve hürmetinin artarak devam ettiğini açıkça gösteriyor:

"Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sizin bu defa müteaddid mektublarınıza, rahatsızlık mecburiyetiyle, birtek mektubla iktifa ediyorum.

Evvelâ: Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim." (Emirdağ Lahikası 1, 139)

Hiç bir söylenti ve iftira yukarıdaki şu satırlarda görünen ve asırların beklediği bir imama ait olan bu takdirlerin ve samimiyet dolu ifadelerin önüne geçemez.

Hem Üstadına hayatını vermeyi bütün içtenliği ile hem başta hem sonda teklif eden, bütün benliğini Üstadın ayakları altına seren ve bunun karşılığında "senin hayatın benimkinden bu hizmete daha lazım; elimden gelse ben sana veririm" cevabını alan Hüsrev Efendi'nin Üstada karşı geldiğini iddia etmek cem-ı zıddeyn gibi bir muhaldir. Apaçık bir iftiradır.


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar

Hele ki Hüsrev Efendi Tevafuklu Kur'an’ı yazmak kendisine nasib kılınmış birisidir. Üstad Bediüzzaman'ın "Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın bir vech-i i'cazını hârika kalemiyle gösteren ve mütemadiyen defter-i hasenatına, o yazdığı Kur'an'ları okuyanların sevabları yazılan kıymetdar Hüsrev!" ve “Risale-i Nur'un kahraman bir kâtibi olan Hüsrev'e "Yaz" emir buyurulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi yazılması”gibi takdirlerinden anlaşıldığına göre Kur’an’ın tevafuk mucizesini gözlere göstermek ve Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’a benzer bir Kur’an yazmak gibi büyük Kur’an hizmetlerinde Allah’ın kendisini muvaffak kılduğı Hüsrev Efendi elbette büyük bir manevî mertebeye sahiptir.
Gönderen: LOKMAN ALTINBAŞAK
Tarih: 29.06.2010 10:01:49
http://ia700107.us.archive.org/7/items/osmanlica_risalei-nur/ hüsrev efendi hattı tashihli eserler buyurunuz
Gönderen: MUHAMMED KEBANLI
Tarih: 28.11.2010 21:06:21