Bediüzzaman Said Nursi

09.09.2010

5486

Bediüzzaman Kürtçü müdür?

Bediüzzaman Hazretleri'nin Türk milletine bakışı nasıldır? Kürtçülük yapmış mıdır?

* *

**** ****

02.10.2010 tarihinde sordu.

Cevap

Aslı Hz. Peygamber (asm)'ın neslinden gelen bir Kürd olan Üstad Bediüzzaman Hazretleri Türkleri çok seven ve hayatının büyük kısmını Türklerin içinde yaşamış ve eserlerini Türkçe yazmış  büyük bir İslam âlimidir. Hiç bir zaman ırkçı yaklaşımlarda bulunmamış, İslam kardeşliğini her şeyin üstünde tutmuştur. Buna rağmen onun dine yaptığı büyük hizmeti karalamak isteyen din düşmanları, hayatı boyunca ona bu gibi iftiralarda bulunmuşlar ve hala da devam etmektedirler.

Dinimiz, asıl olarak kavim ve milletleri reddetmeyen, fakat İslam kardeşliğini her şeyin üzerinde tutan bir dindir. Allah (cc) Kur'an'da şöyle buyurur:

"Ey insanlar! Şübhesiz ki biz, sizi bir erkek ve bir dişiden (Âdem ile Havvâ’dan) yarattık. Birbirinizi tanımanız için de sizi, milletler ve kabîleler kıldık. Doğrusu Allah katında sizin en üstün olanınız, en takvâlı olanınızdır." (Hucurat, 13)

Demek millet ve kabileleri yaratan Allah'tır bu bir gerçektir; fakat üstünlük milletle değil takva ile, yani Allah'a itaat ve yakınlık iledir. Aslı İran'lı olan Selman-ı Fârisî (ra) ile Habeş'li olan Bilal-i Habeşî'nin  (ra) diğer sahabelerden hiç bir farkı yoktu ve seçkin sahabeler arasındaydılar.

Bu İslamî bakışa sahib olan Bediüzzaman Hazretleri, başta Türkler olarak bu vatanın evlatlarına verdiği yüksek değerin sırf Müslüman olmalarından ve İslam'a yaptıkları hizmetten dolayı olduğunu şu ifadeleriyle gösterir:

"Ey ehl-i Kur'an olan şu vatanın evlâdları! Altıyüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri bin senedir Kur'an-ı Hakîm'in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur'anı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur'ana ve İslâmiyete kale yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müdhiş tehacümatı (hücumları) def'ettiniz, tâ;

"Ey îmân edenler! Sizden kim dî­ninden dönerse (bilsin ki), Allah ileride (on­ların yerine) öyle bir kavim getirir ki, (O) onları sever; ve (onlar da) O’nu se­ver­ler; (o bahtiyâr insanlar) mü’­min­lere karşı alçak gönüllü, kâfir­le­re kar­şı şiddetlidirler! Allah yolunda ci­hâd ederler...!"

âyetine güzel bir mâsadak oldunuz.  (doğruladınız) Şimdi Avrupa'nın ve firenk-meşreb münafıkların desiselerine uyup, şu âyetin evvelindeki hitaba (kim dininden dönerse kısmına) mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!" (26. Mektub)

Yani Üstad Hazretleri, Abbasilerden sonra İslam birliği ve cihad bayrağını Arab kardeşlerinden devr alarak Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde İslam'a hizmet eden Türk kavminin, ayette getirileceği vaat olunan kavim olduğunu bildirmektedir.

Ayrıca Türk milletinin, kendi içinde bir asırdır başlayan Avrupa hayranlığı cereyanlarına kapılarak dinini terk etmesi halinde, ayetteki, "kim dininden dönerse" kısmına muhatab olma tehlikesi bulunduğunu  bildirerek onları ikaz etmiştir.

Hz. Üstad, kendisine karşı yapılan Kürdçülük suçlamasına bir yerde şöyle cevab vermiştir:

"Eğer derseniz: Sana Said-i Kürdî derler. Belki sende unsuriyet-perverlik (ırkçılık) fikri var; o işimize gelmiyor.

Ben de derim: Hey efendiler! Eski Said ve Yeni Said'in yazdıkları meydanda. Şahid gösteriyorum ki: Ben "İslamiyet cahiliye ırkçılığını kökünden kesip atmıştır" ferman-ı kat'îsiyle (hadisin emriyle), eski zamandan beri menfî milliyet ve unsuriyet-perverliğe (ırkçılığa), Avrupa'nın bir nevi firenk illeti (Firengi hastalığı) olduğundan, bir zehr-i katil (öldürücü zehir) nazarıyla bakmışım. Ve Avrupa, o firenk illetini İslâm içine atmış; ta tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun diye düşünür. O firenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar." (16. Mektub)

Bediüzzaman Hazretleri'nin nazarında bütün İslam milletleri kardeştir. Bakın kendisi hakkında yapılan haksız bir propagandaya cevab verirken, bu vesileyle insanlara verdiği değerin milletlerine göre değil İslam'a yaptıkları hizmete göre olduğunu nasıl açıkça ortaya koyuyor:

"Mülhid münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde istimal ettikleri bir silâhı şudur ki, diyorlar: Said Kürddür, bir Kürdün arkasında bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz." Ben bu münafıkların vicdansızca desiselerine karşı değil, belki safdillerin temiz kalbleri bunların sözleriyle bulanmamak için diyorum ki:

Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenab-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr etmiş ki; dokuz sene mütemadiyen bu memleketteki milletin ondan dokuz kısmının saadetine, kendi dilleriyle hizmet ettiğim bu havalideki insanlara malûmdur.

Hem ben bu memlekette Hulusi, Sabri, Hâfız Ali, Hüsrev, Re'fet, Âsım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü, Rüşdü, Mustafa, Zekâi, Abdullah gibi yirmi-otuz Müslüman-Türk gençlerini âdeta yirmi-otuz bin milletdaşlarıma tercih ettiğimi ve onları o otuz bin adamın yerine kabul ettiğimi, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve hizmet ile göstermişim. ...Ben millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücahid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğimi, binler Türk şahiddirler." (Barla Lahikası)

Son olarak Bediüzzaman'ın nazarında Kürdlerle Türkler, asırlardır aynı vatanı paylaşan ve birlikte dine hizmet eden cihad arkadaşlarıdırlar.

"Türklerin hakikî bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan Kürdler..." (29. Mektub)

Bizler bütün İslam milletleri olarak, birbirimizi Adem ve Havva'nın çocukları ve "Müminler muhakkak kardeştir" ayetinin ifade ettiği gibi kardeşler olarak görmeli, bir asrı aşan bir süredir aramıza ekilmeye çalışan ayrılık tohumlarının farkında olarak birlik beraberliğimizi ve kardeşliğimiz kuvvetlendirici gayretler içerisinde olmalıyız.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (3)

"Aslı Hz. Peygamber (asm)'ın neslinden gelen bir Kürd olan Üstad Bediüzzaman Hazretleri..." bu cümlede bir çelişki yok mu? Cümleye göre Peygamber Efendimiz de kürd oluyor? Peygamberimizin soyundan geliyor ve dolayısıyla araptır. Eskiden buralardan giden hacılar oradan seyyid veya şerif çocuklarından teberrük için bizim memelekete de getirirler miş. o getirilen kişiler sonradan bulunduğu çevreye uyum sağlar onların dilini ve adetlerini öğrenir oralı olur. Üstadımız da seyyid olmakla birlikte bu şekilde kürtleşmiştir. Yani hem peygamberimizin soyundan geliyor hem de o bölgede kala kala oradan olmuştur. bunda bir sıkıntı yoktur.

g a

Gül Altıs

23.02.2013

Üstad hazretleri zinhar Kürtçü değildi. Kürt de değildi zaten. Rasülüllah'ın soyundan bir adam nasıl Kürt olur? Osmanlı'nın ahir zamanında ortaya çıkan JÖNTÜRKLER namlı şövenistlere yaptıklarının nasıl bir ırkçılık ve çirkinlik olduğunu göstermek isterken kendini KÜRDİ (Kürdistan eyaletinde yaşayan kişi) olarak tanımlamış olması (ki İmam Ali Efendimiz de Üstada bu lakapla hitap eder. Ama lakaptır dikkat.) O'nun kürt olduğuna işaret midir? Rasülüllahın Arap'lığına itirazı olan var mı? da Bediüzzeman Üstadın Kürt'lüğünü konuşuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kurulduktan sonra Üstad'ın KÜRDİ lakabını kullandığı vaki midir? Yoksa (Haşa...) korktu da mı kullanmadı? böyle bir şey kabil midir? Üstad Kürtçü değildi ama maalesef bir kısım talebeleri inadına Kürtçülük yapıyorlar. Allah ırkçılık şerrinden tüm ümmeti muhafaza buyursun inşallah.

A S A

Ahmet Sabri ALTIN

03.10.2012

(Aslı Hz. Peygamber (asm)'ın neslinden gelen bir Kürd olan Üstad Bediüzzaman Hazretleri) bu nasıl bir cümle kardeş.???????? Peygamber a.s.m. da mı KÜRT tü. Kürtçülük mü yapıyonuz??????

A S A

Ahmet Sabri ALTIN

03.10.2012

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız