Bediüzzaman Hazretlerinin, Sultan Abdülhamid’e karşı olan tutumu ve düşünce yapısı neydi? Sultan Abdülhamid’e kızıl sultan demiş midir? Eğer demediyse bunun ispatı mümkün müdür?
Bediüzzaman Hazretleri ile Sultan Abdülhamid Han arasındaki münasebetin doğru tahlil edilebilmesi için şu hususları nazara almak anlamlı olacaktır:
Birincisi ve en önemlisi; Bediüzzaman Hazretleri ve Sultan Abdülhamid Han arasındaki bürokratik engellemelerdir. Dönemin bürokrasi anlayışı Bediüzzaman Hazretlerinin Sultan Abdülhamid Han’a ulaşmasını engellemiştir. Mesela; Van valisi Tahir Paşa’nın “hârika-i zekâ ile meşhur Molla Said Efendi”, “Bu havalide ilimce umûmun merci’i”, “Kendisi veliyyülnimet-i azim efendimiz hazretlerine hakikaten sâdık ve hâlis bir duâcı”, “Dersaadet’e gitmek bahtiyârlığına nâil olan Kürd ulemâsı içinde gerek ahlâk-ı hasenece, gerek Zât Hazret-i Hilafetpenâhiye sadâkat ve ubûdiyetçe alâ ziyâde şayân-ı âtıfet bir zât-ı diyânet şiâr olması” sözlerini içeren Bediüzzaman’ın üstün meziyetlerini ve padişaha sadakatini anlatan resmî yazısı saraya yansıtılmamıştır. Bu sebeple Bediüzzaman Hazretlerinin Osmanlı Devletini ve hilafeti ayakta tutacak reçeteleri de padişaha ulaşmamıştır.
İkincisi; Bediüzzaman Hazretleri “Yaşasın yaraları tedavi etmek fikrinde olan Halife-i Peygamber yani Sultan Abdülhamid Han!” diyerek tezkiye ettiği Sultan Abdülhamid Han’ın zatı hakkında hakaret içeren bir ifade ve üslup da bulunmamıştır. Bürokratik engelleme ve sıkıntıları da müsbet bir dil ve ıslah etmek düşüncesiyle ifade etmiştir. Sultan Abdülhamid Han’a karşı olan hürmet ve muhabbetini her daim göstermiştir.
Üçüncüsü, hem Bediüzzaman Hazretlerinin hem de Sultan Abdülhamid Han’ın gayeleri Osmanlı Devleti’nin ve hilafetin bekasını temin etmekti. Asla şahsiyetleri değildi.
Dördüncü husus, Bediüzzaman Hazretlerine göre “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez!”[1] âyetinin ifadesiyle, birisinin hatasıyla başkası mesul olmaz. Sultan Abdülhamid Han zamanında bazı art niyetli, bozuk zihniyetli idarecilerin yaptıkları hataları, merhum Sultan Abdülahamid Han’a isnad etmek, o hataları o işlemiş gibi anlatmak, zulümdür.
O dönemde bir kısım insanlar devleti yıkmak için çalışırken, Bediüzzaman Hazretleri de dönemin önde gelen bir kısım âlimleri gibi devletin yıkılmaması için, Sultan Abdülhamid Han’a gereken tedbirleri alması noktasında nasihatlerde bulunmuşlardır. Bu hususta ölçülü ve dengeli bir üslup takip ettiğini Hazret-i Üstad şöyle ifade etmiştir:
“Hükümete ve Sultan Abdülhamid’e hücum edenlerin bazıları, ifrat ederek onları düşman gördükleri için, tahkir ve kabul etmemek mânâsını ifâde eden “Haydo Haydo” derlerdi. Bazıları da kısa nazarlı olup bu hâliyle o hükümetin devam edemeyeceğini göremeyip o anda bulunan durumu kabul ve devam ettirmek mâhiyetinde, tefrit ederek “Haydar Ağa, Haydar Ağa” derlerdi. Ben ifrat ve tefritten sakınarak, mevcut hükümetin normal bir halde olduğunu ifâde eden “Haydar” diyerek, hükümetin yanlışlarını düzeltmeye ve doğru yaptıklarına da destek vermeye çalışırdım.”[2]
Hatta Sultan Abdülhamid Han için “Sultan-ı mahlu’/mazlum”,[3] diyen Bediüzzaman Hazretleri, gayesinin onu “sükût-u müsammemden” (tahttan indirilmekten) kurtarmak olduğunu bizzat ifade etmiş.”[4] Yani, zulümle vazifesinden alınması gerçekleşen Sultan Abdülhamid Han’ın, o vazifesinden düşmemesi için mücadele verdiğini, beyan etmiştir.
Başkalarının “kızıl sultan” dedikleri yerde, Bedîüzzaman Hazretleri Abdülhamid Han’a “şefkatli sultan”[5] şeklinde hitab etmiştir.
[1] En’âm, 6/164.
[2] Âsâr-ı Bediiyye, s. 312.
[3] Âsâr-ı Bediiyye, s. 316.
[4] Âsâr-ı Bediiyye, s. 375.
[5] Âsâr-ı Bediiyye, s. 463.