Kastamonu Lahikası'nda (s. 45) geçen bu kısmı nasıl anlamalıyız? Burada, hiss-i kable’l-vukū‘ ile haber verilen zatlardan birisinin Nazif Çelebi olduğunu görüyoruz. Ancak metinde birçok zat tabiri kullanılmış. Hiss-i kable’l-vukū‘ ile haber verilen diğer zatlar/talebeler kimlerdir?
Hâşiye: Evet, bazı ehl-i velâyetin ileride talebesi olacak zâtlar, daha dünyaya gelmeden, hiss-i kable’l-vukūun inkişâfıyla kerâmetkârâne keşfettikleri gibi, Risâle-i Nûr’un talebelerinin mühimlerinden birkaç zât dahi, çok zaman evvel, bir hiss-i kable’l-vukū‘ ile, ileride Saîd ile alâkadâr bir surette bir nûra hizmet edeceğini hissetmişler. İşte, onların birisi de Nazîf’tir.[1]
Metinde “birçok” değil “birkaç” tabiri geçmektedir. Burada Risale-i Nur Talebelerinden bazı misalleri vereceğiz. Lâkin nice mübarek veli zatların da bu emsal talebeleri muhakkak olmuştur. Sadece buradaki misallerle sınırlı değildir.
Ahmed Nazif Çelebi
Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde 1893 yılında dünyaya gelmiştir. Üstad’ı ilk olarak 1910 yılında, deniz yoluyla İnebolu üzerinden Trabzon’a seyahati sırasında uğradığı İnebolu’da on yedi yaşındayken görür. Çarşıda kalabalık içinde Üstad’ın mütebessim simasıyla karşılaşır ve selamını alır. O günden sonra kalbinden hiç çıkmadığını söylediği Hazret-i Üstad’a 28 sene sonra 1938 yılında Kastamonu’da tekrar kavuşur.
Şamlı Hafız Tevfik Ağabey: Tevfik Ağabey, daha çocuk iken Bediüzzaman Hazretlerini İstanbul’da görmüştür. Bir ehl-i kemal olan Tevfik Ağabeyin babası oğluna: “Sen bu zata talebe olacaksın” demiştir. Bediüzzaman Hazretleri Barlaya sürgün edilince orada tanışmışlar ve Risale-i Nur’a talebe olmuştur.
Refet Barutçu: Refet Ağabeyin kendisi anlatıyor: İstanbul Harbiye’de okurken, Bayazıt Camii’nde meşhur hafızlar sık sık Kur’an tilâvet ediyorlardı. Ben de ara sıra onları dinlemeye gidiyordum. Bir gün, Bediüzzaman’ı hafızları dinlerken gördüm. Dizüstü çökmüş, başı önüne eğik vaziyette, huşu içinde dinliyordu. Çok heybetli bir hali vardı. Fakat yaklaşıp konuşamadım. Camiden çıkarken ayağına lastikleri geçirdi. Arkasından bakakaldım...
Seneler sonra Hz. Üstad’a bunu Isparta’da anlattığımda, bana, “Ben seni daha o zamandan talebeliğe kabul etmiştim.” dedi.”[2]
Hüsrev Efendi Üstadımız: Hüsrev Efendi’nin doğduğu günlerde, ehl-i kalb bir şair olarak bilinen Senirkentli Kâmil Efendi evlerini ziyarete gelir. Kucağına aldığı bu nurlu bebeğe hayır dualar eder, ailesini tebrik eder. O esnada irticalen (doğaçlama yaparak) okuduğu bir şiirle bu nurlu bebek hakkında güzel dualar ederken, bir yandan da adetâ Hüsrev Efendi’nin istikbalde Risale-i Nur'la yapacağı hizmetleri müjdeler. Şiirinde geçen mühim bir parça aynen şöyledir:
Erişti gülşen-i Mehdî, vücuda Ahmed Hüsrev
(Mehdî’nin “Gül Bahçesi” olan Ahmed Hüsrev dünyaya gelmiştir.)
HÜsrev Efendi Üstadımızın Risale-i Nur hizmetindeki ünvanı “Gül Fabrikasının Sahibi”dir. Kâmil Efendi’nin “Gülşen-i Mehdî” ifadesinden anlaşılıyor ki, Hüsrev Efendi’nin, Mehdî misal bir Kur’ân hizmetkârının gül bahçesi makamında olacağını ve asrının müceddidi olan o mübarek zata büyük hizmetler edeceğini Allah’ın izniyle görmüş ve haber vermiştir.[3]
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s.46
[2] Şahiner, Necmettin, Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor, Nesil Yayınları, İstanbul 2008, s.382-383.
[3] Hayrat Vakfı İlmi Araştırma Heyeti, Bediüzzaman Said Nursi Ve Hayru’l Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, c.1,s.408-409