"Dördüncü Burhân: Ey muannid arkadaş! Gel, sana daha acîbini göstereceğim. Bak, bu memlekette bütün bu işler, bu şeyler, değişiyor, bir hâlette durmuyor. Dikkat et ki, bu gördüğümüz câmid cisimler, hissiz kutular, birer Hâkim-i Mutlak suretini aldılar. Âdetâ her bir şey bütün eşyâya hükmediyor."1
Bu paragrafta "Allah'tan başka hiç bir ilahın olamayacağına" gayet veciz bir üslupla işaret ediliyor. Şöyle ki;
Bu dünya öyle bir memleket ki, hiç bir şey aynı kalmıyor. sürekli bir değişim var. Dikkat edersen anlarsın ki, -eşyayı ve eşya üzerindeki icraatı Allah'a vermediğimiz takdirde- varlıkların her biri mutlak birer hâkim suretini alırlar. Sanki her bir varlık, diğer bütün varlıklara hükmeder gibi görünür. Aslında işi yapan Allah'tır, Allah'ın kudretidir. Fakat Allah, varlıkları birbirinin yardımına koşturduğu, birini diğerlerine hizmetkâr yaptığı, bitki ve hayvanları insanın hizmetine sunduğu için eşya üzerinde sanki başka söz sahipleri varmış da onlar icraat yapıyorlarmış gibi mecazi, kinayeli bir anlatım yapılmış.
Bu paragrafta "câmid cisimler" ile gözümüzle gördüğümüz fakat akıl ve şuur sahibi olmayan varlıklar kastedilmektedir. Mesela, gökteki bulut yerdeki kuru toprağın ihtiyacını görüp yardıma koşmuyor. Allah gökten yağmur indiriyor. Güneş şuurlu bir şekilde bizi aydınlatıp ısıtmıyor. Rabbimiz Güneşi bizim için ışık verici bir lamba ve ısındırıcı bir soba yapıyor.
"Hissiz kutu" ifadesi ile (önceki burhana baktığımızda "bütün bir âlemi içine alan bir kutu kadar bir makine" ifadesiyle) tohumlar ve çekirdekler nazara verilmektedir. Mesela bir çam çekirdeğinde dağ kadar büyük bir çam ağacının programı saklıdır. Çekirdekte var olan ağaç, Allah'ın kudretiyle ortaya çıkar, cismani çam ağacı olur.
Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Musâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 210.