Allah’tan korkmak, yalnızca bir ceza endişesi değil; O’nun azametini, yüceliğini, kudretini ve rahmetini hakkıyla tanıyıp, bu tanımadan dolayı meydana gelen bir saygı ve sorumluluk duygusuyla yaşamaktır.
Bu korku, bilgi ve idrakin neticesinde oluşan hayranlık ve saygının iç içe geçtiği “uzak kalma” korkusudur. Yani sıradan bir ürperti ya da kaçınma duygusu değil, sevdiğine ve büyüğüne layık olamama endişesidir.
Nitekim Fâtır Sûresi 28. ayetinde şöyle buyrulmuştur:
“Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar.”
Bu ayet, Allah korkusunun bilgisizlikten değil; bilginin, marifetin ve derin bir idrakin meyvesi olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde, Peygamber Efendimiz (sav) de şöyle buyurmuşlardır:
“İlmi öğreniniz. Zira ilim öğrenilmesi Allah’a karşı haşyettir (Allah korkusudur). Onun talebi ibadettir. Müzâkeresi tesbihtir. Ondan bahsetmek ve onu aramak ise cihaddır.” 1
Bir başka hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
“Ben Allah hakkında sizden daha çok bilgiye sahibim ve benim haşyetim sizinkinden daha fazladır.”2
Bu hadisler de gösteriyor ki, Allah’tan korkmak cehennem korkusundan öte, ilimle birlikte gelişen bir haşyettir. Çünkü kişi bildikçe sever, sevdikçe büyüklüğünü hisseder ve büyüklüğünü hisseden de O'ndan uzak kalmaktan korkar.
Nitekim korkuya kapılan bir kimse, korktuğundan uzak durmaya çalışır. Meselâ: Ateşten korkan, ateşe yaklaşmaz; hastalıktan korkan, tedbir alır; cehennemden korkan, isyan etmez. Ancak marifet sahibi ârifler için bu durum farklıdır. Onlar, Allah’tan uzak kalmaktan korkarlar. Çünkü bu korku, bir kaçış değil, bir sığınma ve yakınlaşma duygusudur. Allah’tan korkan, aslında O’na daha çok yaklaşmak ister. Tıpkı bir çocuğun, annesinin sevgisini kaybetme korkusuyla ona daha çok sığınması gibi. Bu mânâyı Bediüzzaman Hazretleri veciz bir şekilde şöyle ifade eder:
“Evet, havfta (Allah korkusunda) lezzet vardır. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan suâl edilse: ‘En lezîz ve en tatlı hâletin nedir?’ Belki diyecek: Aczimi, zaafımı anlayıp vâlidemin tatlı tokatından korkarak, yine vâlidemin şefkatli sînesine sığındığım hâlettir.” 3
Görüldüğü gibi Allah’tan korkmak, sıradan ve ürkütücü bir korku değildir. Bu korku, O’nun azamet ve yüceliği karşısında insanın kendi aczini, fakrını ve kulluğunu idrak etmesiyle doğan bir “mehâfetullah”tır. Böyle bir korku kişiye elem değil; kalbini yumuşatan, ruhunu sükûnete erdiren bir huzur verir. Çünkü bu korku, insanı Rabbine daha çok yaklaştırır.