Bigbang teorisine göre milyonlarca yıl önce evren tek bir noktadan genişlemeye başladı ve trilyonlarca parça ( yıldız, gezegen vs.) evrenin çeşitli noktalarına konumlanmış oldu. Dünya ise bu etrafa dağılan trilyonlarca parçadan sadece bir tanesiydi ve bizim dünyamız yaşama elverişliydi. Dolayısıyla bizim dünyamızda yaşam başladı. Şimdi sorum tam olarak şu: Biz Müslümanlar olarak hep deriz. (Örneğin ''bir meyve veya ağaç kendiliğinden olamaz, insan vücudundaki sistem kendiliğinden olamaz'' vs.) Dünyadaki nizamın kendiliğinden olması trilyoda bir diyelim. Peki bigbang sonucu evrenin çeşitli yerlerinde trilyonlarca parça varsa ve dünya bunlardan sadece bir tanesiyse o trilyonda birlik ihtimal illa ki bir gezegen olamayacak mıydı? Yani eğer dünya gibi bir gezegenin oluşma ihtimali trilyonda bir ise, bigbang ten sonra etrafa trilyonlarca parça yayılması bunu mümkün kılmaz mı?
Öncelikle şunu ifade edelim ki hayata elverişli bir mekanın oluşmasında tek şey Dünyanın var olması değildir. Dünyanın nerede var olduğu, nasıl bir düzen içerisinde var olduğu, nasıl şeylere ihtiyacı olduğu, nasıl bir açı ile durduğu, ne hızla hareket ettiği vs. bir çok şeye de ihtiyaç vardır. Dolayısıyla soru maalesef eksiktir. Ayrıca acaba trilyonda bir ihtimal verisi ne kadar sağlıklıdır. Zira Astronomlar gözlemlenebilir evrende en azından 70 seksilyon (7×1022) yıldız olduğunu tahmin etmektedir. [1]
Kainatta çok hassas dengeler çok ince ölçüler vardır. Denildiği gibi Dünyanın patlama sonucu meydana dağılan gökcisimlerinden bir cisim olması ve bu cismin tesadüfen hayat yaşamaya elverişli bir halde olması denildiği kadar basit bir hadise değildir. Örneğin dünyanın hayata elverişli olması için bir ışık ve ısının var olması gerekmektedir. Bu ısının belli bir seviyenin üzerinde olması hayatın sonlanmasına sebep olur. Yahut belli bir derecenin altında bulunduğu takdirde de ciddi soğuk ve donlar oluşacağı için canlılar için hayat söz konusu olamaz. Buna göre tesadüfen etrafa dağılan dünya öyle bir yerde konumlanmalıdır ki hayat sahibi varlıkların yaşamına elveriş sağlayacak bir ısı kütlesinin yakınlarında olmalıdır ve bu ısı kütlesine ne çok yakın olmalı ne de çok uzak olmalıdır. Bilindiği kadarıyla güneş ile dünyanın mesafesi, 149 milyon km'dir. Denildiğine göre canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için en uygun mesafe budur. Çünkü bu mesafenin bundan biraz daha az olması kavurucu bir sıcağın ortaya çıkmasına, çok olması da dondurucu bir soğuğun meydana gelmesine sebep olacaktı.[2]
Dünya ile ay arasındaki uzaklık da 380 bin kilometredir. Bu mesafenin değişmesi de, med-cezir dalgalarının dünyayı kaplamasına ve tüm kıtaların sular altında kalmasına yol açacaktı. Dolayısıyla binlerce ihtimal içinden bu mesafelerin seçilmiş olması kâinata bir nizam verenin olduğunu bize göstermektedir.[3]
Dünya’nın kendi etrafında 23 derecelik bir meyille dönmesi de diğer bir önemli ısı faktörüdür. Bu meyil sayesinde mevsimler oluşmaktadır. Eğer dünyaya böyle bir meyil verilmeseydi mevsimler oluşmaz ve okyanustan yükselen buharlar kuzeye ve güneye yayılarak kıtaları buz parçaları haline getirirdi.[4]
Örneğin big bang sonrası genişleme kuvveti ile çekim kuvveti arasında ki hassas denge hakkında Kozmoloji uzmanı Prof. Paul Davies şöyle demektedir; Dikkatli ölçümler kâinatın genişleme hızını kritik bir değerin çok yakınında tespit etmiştir. Öyle ki kâinat kendi kütle çekim kuvvetinden kurtulacak kadardır ve sonsuza kadar genişleyebilir. Eğer patlamanın hızı biraz yavaş olsaydı çekim gücünden dolayı kâinatın kendi içine çökecekti. Birazcık daha fazla olsaydı kâinatın maddeleri tamamen dağılıp gitmiş olurdu. Kâinatın bu genişleme hızı o kadar hassas bir şekilde ayarlanmıştır ki hızın değeri bu iki felaketin çok ince ayrım çizgisine düşmüştür. Eğer patlama meydana geldiğinde bu hız gerçek hızından sadece 10-18 kadar farklı olsaydı bu dengeyi yok etmeye yetecekti. Kâinatın patlama gücü inanılmaz bir hassasiyetle, kütle çekim gücüne hemen hemen denk gelmiştir. Büyük patlama öyle alelade bir patlama olmayıp patlamanın şiddeti gayet zarifçe düzenlenmiştir."
Anlaşılacağı üzere etrafa dağılmış herhangi bir gökcismi olması tek başına yeterli değil bilakis saydığımız ve saymaya güç, kuvvet ve ilmimizin yetmeyeceği nice ince ölçüler, hassas nizamlar bulunmaktadır. Hayatın var olmasını sağlayan güneş gibi büyük maddelerden ta zerre gibi küçücük maddelere kadar milyonlarca sebep ve bu sebeplerin ölçüleri bulunmaktadır. Bununla beraber bunların hepsinin eksik olmaksızın bir araya toplanması ve tam da olması gerektiği ölçü ve düzende olması gerekmektedir. Bu ise değil trilyonda bir belki imkansızdır. Bunun misali şuna benzer;
Kanserin tedavisi için keşfedilmiş ilacın bir laboratuvarın içerisinde, masanın üstünde hazır olduğunu düşünelim. Bu laboratuvarın duvarlarında bulunan raflarda, masaların üstünde, soğuk dolaplarda binlerce kimyasal ve bitkisel maddeler kavanozlar ve tüpler içerisinde muhafaza edilmektedir. Bizde bu ilacın yıllardır insanlığın en büyük yarası olan ölümcül bir hastalığa çare olduğunu, devletlerin ve bilim adamlarının yıllardır bunu yapmak için milyar dolarlar harcadığını, doktorların bu hastalığın tedavisini bulmak için ömürlerini feda ettiğini ama buna rağmen kimsenin başaramadığını ve her yıl 20 milyon insanın kansere yakalandığı ve aynı yıl bunların içerisinden 10 milyon kişinin kanserden öldüğünü dile getirip, bu ilacı ortaya koyan bilim adamının kim olduğunu merak ile etrafta bulunan kimselere soralım. Burada bulunan birisi bize büyük bir fırtınanın koptuğunu bu raflarda, dolaplarda ve masaların üstünde bulunan bütün ilaçların yerle bir olduğunu söyledi. Buna göre bütün tüpler ve kavanozlar devrilmiş hepsi yerlere dökülmüştü. O dökülen binlerce kimyasal maddeden kanser ilacının içerisinde olması gereken onlarca maddenin tam da ihtiyaç olduğu gramacta (birinden 3 gram diğerinden 1,20 gram diğerinden 0.4 gram gibi) bir kavanoza doğru yerde aka aka gittiğini, hiç bir şekilde başka bir madde karışmaksızın nihayet o kavanozda birleşerek meydana geldiğini ve neticede yıllardır kimsenin başaramadığı bir ilacın ortaya çıktığını söylese bizimle dalga geçtiğini düşünerek gülümser yahut aklımızın hafife alındığını varsayarak hiddetleniriz. Bu misalde olduğu gibi kainatın yaratılması, bu yaratılmanın ardından kaos olmaksızın düzen ve sistemin düzgün işlemesi ve hayatın devamı için gerekli olan milyonlarca ölçü ve nizamın oluşması ve bunların hepsinin binlerle ihtimal içerisinde düzgün ve olması gerektiği gibi bir araya gelmesi misalde olduğu gibi akılları hafife alacak kadar ahmakça yahut şaka olacak kadar komik bir durumdan başka bir şey değildir.
https://risale.online/soru-cevap/tabiat-yapti-diyorlar
[1] "Astronomers count the stars". BBC News. 22 Temmuz 2003. 18 Nisan 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Temmuz 2006.
[2] Ulutürk, Veli, Kur’an-ı Kerim Allah’ı Nasıl Tanımlıyor? , İzmir 1985, s.183.187
[3] Ulutürk, Veli, Kur’an-ı Kerim Allah’ı Nasıl Tanımlıyor? , İzmir 1985, s.183.187
[4] Cressy Morrison, İlim İman Etmeyi Gerektirir,DİB, Ankara 1992, s.10