“Aleyke’ye bedel ‘ileyke’ nin zikri: Resul-i Ekrem (asm)'ın teklif edilen risalet (peygamberlik) vazifesini cüz'-i ihtiyarîsiyle haml ve kabul etmiş olduğuna ve bu hizmet Cibril tarafından görüldüğünden, Resul-i Ekrem'in (asm) daha yüksek olduğuna işarettir.” (İşaratü’l-İ’caz Tefsiri osmn. 42)
Buradaki ifadeleri biraz açabilir misiniz? Özellikle bu hizmet Cibril tarafından görülmesi peygamberin yüksek olduğuna nasıl bir işarettir?
Aleyke’ (senin üzerine) ye bedel ‘ileyke’ (sana) nin zikri: Resul-i Ekrem (asm)'ın teklif edilen risalet vazifesini cüz'-i ihtiyarîsiyle (iradesiyle) haml (yüklenmiş) ve kabul etmiş olduğuna ve bu hizmet Cibril tarafından görüldüğünden, Resul-i Ekrem'in (asm) daha yüksek olduğuna işarettir.” (İşaratü’l-İ’caz Tefsiri)
Buradaki ifadeleri biraz açabilir misiniz, özellikle bu hizmetin Cibril tarafından görülmesi peygamberin yüksek olduğuna nasıl bir işarettir.
Üstadımızın tefsir ettiği ayet şudur:
Ayette geçen “aleyke” (senin üzerine) “ileyke” (sana) yerine ileyke kullanılmış. Üstadımız burada bir incelik olduğunu ifade ediyor. “Alyeke” de bir zorlama ve cebir manası ağırlık kazanıyor. “İleyke” de ise peygamberimizin vazifeyi yüklenmesinde cüz-i iradesinin bir vesile olduğuna işaret ediyor. Fakat unutulmamalıdır ki peygamberlik çalışıp çaba göstererek elde edilmez. Ayet-i kerimlerde de ifade edildiği gibi, bu vazife tamamen vehbidir. Allah’ın lütfuna keremine ve ihsanına bakar. Allah dilediğine bu vazifeyi verir. Sadece kullar bu vazifeye layık olacak iradi fiiller sergilerler. Ve peygamberliğe layık bir hal üzere olurlar. Peygamberler bu vazifeye istihkak kesbetmişlerdir. Onların cüz-i iradeleri, peygamberlik vazifesini yüklenmede esas teşkil etmese bile Allah’ın hikmetine bir vesilelik ittihaz ettiği söylenebilir. Peygamberimizin de nübüvvet öncesi yüksek bir velayeti olduğu görülüyor. Onun bu iradi olan velayetini vesile kılarak Allah’u Teâlâ(c.c) nübüvveti sevgili peygamberimize ihsan etmiştir.
Soruda ki asıl cümle “bu hizmetin Cibril tarafından görülmesi” üzerine idi
Mesela bir ülkenin padişahı bir ulağını bir habercisini (Cebrail as)ı tebaasından bir “ZAT”a (Peygamberimiz sav) en yüksek mevki ve makamı vermesi veya arz etmesi için gönderir. Haberci o en yüksek belgeyi o “ZAT”a arz eder. O “ZAT” da bu mektubu o haberciden alır. Bir nevi eldeki belgenin mahiyeti arz edenle, arzedilen arasında ki konumu belirlemektedir. Arz eden (Cebrail) aşağıdadır. Arz edilen (peygamberimiz as) ise yukarıda olur. Yani Allah-u Teâlâ’nın ileyke ifadesi ile muttasıf en yüksek derecede ki mektubu peygamberimize götürmekle vazifeli kılınmasıyla, Peygamberimizin(sav) daha yüksekte Cebrail (as)mın daha aşağıda olduğu sabit olur. Cebrail (as) mın daha vazifesinin başında iken kendisinden daha yüksek birine bir mektup götürdüğü anlaşılır.
Allah-u Teâlâ’nın bu vazifeyi Cibril(as) ile gördürmesi ile Peygamberimizin üstünlüğünü maddi ve manevi alemlerde de bizzat fiili olarak gösterdiği anlaşılıyor.