RİSALE-İ NUR

01.10.2025

12

Âlem-i Misalin Bazı Mevcudatı

"Evet nasıl cismaniyete cam ve su gibi şeyler ayna oluyor, öyle de ruhaniyata dahi hava ve esir ve alemi misalin bazı mevcudatı ayna hükmüne geçerler"

Hz. Üstadın bu parçadaki âlem-i misalin bazı mevcudatından maksadı ne olabilir, bu ifadeyi biraz açmanız mümkün mü?

* *

*** ***

17.10.2025 tarihinde sordu.

Cevap

İlgili metin şöyledir:

Evet, nasıl cismâniyâta cam ve su gibi şeyler ayna oluyor. Öyle de, rûhâniyâta dahi hava ve esîr ve âlem-i misâlin bazı mevcûdâtı ayna hükmüne geçerler...[1]

Bahsi geçen kısmın içinde bulunduğu bölümde; öncesi ve sonrası ile maddi ve nurani varlıkların aynı anda birçok aynada yansımaları ve nuraniyet nedeniyle bu varlıklara ait sıfatların da yansımaları üzerinde bulunabileceği anlatılmaktadır.

Bu hakikat üzerinden yola çıkarak, bütün isim ve sıfatları hakiki nur olan Cenab- Hakk’ın, zaman ve mekândan münezzehiyetiyle, bir anda her yerde bulunmasına ve sonsuz fiileri aynı anda yaratmasına hiçbir şeyin engel olmayacağı ve bunun aklen ne kadar uygun olduğu anlatılmaktadır.

Sizin sorunuzda ki cümle ise; yukarıdaki hakikati akla yaklaştırmak için verilen misaller içindeki, melekler gibi ruhani ve nurani varlıkların, temessül ettiği( yansıdığı) aynalardan bahsetmekle, bu varlıkların dünyada görünür hâle gelebilme yollarını işaret eder. Şimdi bu cümleyi parça parça izaha çalışalım;

“Nasıl cismaniyete cam ve su gibi şeyler ayna oluyor...”

Yani maddî varlıklar (cisimler) dünyasında, cam, su, ayna gibi berrak maddeler başka şeyleri yansıtmaya vesiledir. Bu misaller, maddî âlemde de yansımayı anlatır. Buradan anlaşılır ki; maddi cisimler dahi aynalar vasıtasıyla bir anda birçok yerde birçok özelliği ile birlikte bulunabilir. Günümüzde televizyon ve internet gibi teknolojik araçlar vasıtasıyla bu mesele daha da rahat anlaşılmaktadır.

“…öyle de ruhaniyata dahi hava ve esir ve âlem-i misalin bazı mevcudatı ayna hükmüne geçerler.”

Burada Üstad Hazretleri, nurani varlıklara ait yansımayı anlatmaktadır. Yani nasıl cam ışığa ayna oluyorsa, ruhânî varlıkların (meleklerin, cinlerin, manaların) görünmesine, tezahürüne de bazı “latif” unsurlar ayna olabilir. Bu aynalar;

Hava: Sesleri taşır, dalgaları iletir, görünmez ama etkendir. Ruhaniyât için de “iletim” vasıtası olabilir. Yani meleklerin veya bazı ruhânî varlıkların zuhuru (görünmesi) havanın letafetiyle olabilir.

Esir: Üstad’ın döneminde atom altı en küçük madde olarak “esir maddesi” fizikî bir kavram olarak da kullanılırdı. Bugün ise “enerji alanı” yahut “uzay dokusu” gibi de anlaşılabilmektedir. Bu esir maddesi de hava gibi latif ve şeffaf olması cihetiyle nurani varlıklara ayna olabilir.

Âlem-i misalin bazı mevcudatı: Âlem-i misal, “Tasavvufta ruhlar âlemi ile maddî âlem arasında bir berzahtır. Bununla birlikte misal âlemi bu her iki âlemin manalarına ve hakikatlerine bir ayna gibidir. Yani ruhlar âlemi ve maddî âlemin mana ve hakikatleri latif suretlerle misal âleminde görünür. Demek misal âlemi, ruhlar âlemi ile maddî âlemin mana ve hakikatlerinin suretlerini, şekillerini barındırmaktadır. Tasavvuf erbabına göre misâl âlemi ancak müşahede içindir. Bediüzzaman Hazretlerine göre âlem-i misal, ruhlar âlemiyle şehadet âlemi ortasında bulunan ve her birine birer yönde benzeyen âleme denir. Hz. Üstadın ifadesine göre âlem-i misâl, ehl-i velâyetin gezinti yeridir. Acâib ve garip şeylerin sergisidir. İnsandaki hayalin gördüğü vazifeyi görmektedir. Hayal duyusu, sâdık rüyalar, sadık keşf, şeffaf şeylerdeki temessüller ise misâl âlemini gösteren pencerelerdir.”[2]

Kısaca misal âlemi “gayb ve şehâdet arasını ayıran bir sınırdır”[3]Maddenin ötesinde ama ruhun altında bir ara âlemdir. Yani soyut manalar orada şekil ve suret kazanır. Rüyalar, hayaller, ruhânî tecelliler genelde bu âlemde görünür. “Âlem-i misalin bazı mevcudatı” ifadesinden, o âlemdeki bütün varlıklar değil, bazı latif varlıklar ve suretlerin, ruhani hakikatleri yansıtabileceği anlaşılabilir.

Netice Olarak;

Cam ve su maddî varlıklara ayna olduğu gibi, hava, esir ve misal âlemi de ruhaniyâta aynadır.
Melek, ruh, ilham, tecelli gibi latif hakikatler; hava, esir ve âlem-i misal gibi latif perdeler vasıtasıyla görünür yahut hissedilir hâle gelir.

Nasıl rüya gördüğümüzde beden uyur ama ruh âlem-i misalde seyeran eder, orada gördüğü suretleri zihnimize taşır; işte aynen öyle de, ruhânî varlıklar da âlem-i misal aynasında temessül edebilirler. Ruhların görünmesi, Meleklerin insan suretinde bir şekil alması, bazı velilerin mânevî müşahedeleri, bu “ayna hükmüne geçen” misal âleminin mevcudatı üzerinden olur.

Özetle, Hazreti Üstad’ın “âlem-i misalin bazı mevcudatı” ifadesiyle kastettiği şey; maddenin ötesinde, fakat ruhun altında yer alan latif varlıklar ve suretlerdir ki, bunlar ruhânî ve nurani varlıkların ve hakikatlerin tecellisine ayna olur, denilebilir.

En doğrusunu Yüce Allah bilir.


[1] Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 25

[2] Muhlis Körpe, Risale-i Nur Istılahları, 2017, s.23

[3] Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 17.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız