Soru

Çocuk Olmama Musibeti

Al-i İmran suresi 181-182 ayette  Rabbimiz kullarına zülm etmeyeceğini söylüyor. Benim sorum şudur:

İnsanın erkek veya kız çocuğunun olmaması ya da hiç çocuklarının olmaması kişinin kendi amelinin cezası mı oluyor?

Tarih: 12.04.2022 11:06:17
Okunma: 1134

Cevap

İlgili âyet-i kerimeler şunlardır: “Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Hem bu söylediklerini hem de haksız yere peygamberleri öldürmelerini elbette (bir tarafa) yazacağız ve “Yakıcı azabı tadın!” diyeceğiz. Bu, ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullara asla zulmedici değildir.”[1]

Güvenilir tefsirlere bakıldığında bu âyet-i kerimelerde muhatapların Yahudiler olduğu görülecektir. Dolayısıyla bir kişinin hiç çocuğunun olmamasını veya sadece erkek ya da kız çocuğunun olmasını bu âyetlere göre anlayıp değerlendirmek doğru olmayacaktır.

Dinimiz İslâm, insan ve toplumun huzurlu bir hayat yaşamasına vesile olan aileye ve ailenin devamına önem vermiştir. Evlilikteki amaçlardan biri de nesli devam ettirmektir. Mümkün olan her yol denendikten sonra çocuk sahibi olunamıyorsa, Allah’a teslim olmak gerekir. Kur’ân-ı Kerim’de hiçbir şeyin Allah’ın hükümranlığından bağımsız olmadığı belirtilmekte, çocuk sahibi olmanın veya olamamanın bir övgü veya yergi konusu olmaması gerektiğine işaret edilmektedir.

Nitekim bir âyette Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.[2]

Güvenilir tefsirlerdeki izahlar ışığında bu âyetten de anlaşılacağı üzere, Al­lah u Tealâ Hazretleri dilediğini yaratır. Dilediğine sadece kız çocukları, dilediğine sadece erkek çocukları nasip eder. Dilediği insanlara da her iki sınıftan hem erkek ve hem de kız evlatları verir. Dilediğini kısır kılar, onun da hiç çocuğu olmaz. Bu, tamamen Allah’ın iradesine bağlıdır. Kulların bu hususta herhan­gi bir etkisi yoktur. Bu çocuklar, Allah tarafından tamamen bir hibeder. Allah’ın en seçkin kulları olan peygamberlerde de Rabbimizin bu tasarrufunu açıkça görmekteyiz. Birkaç örnek vermek gerekirse;

Birinci duruma örnek olarak; Lût ve Şuayb Aleyhisselâm verilebilir. Her ikisinin de sadece kızları vardı. Hz. Lût’un (as) iki kızı vardı.

İkinci duruma örnek olarak; İbrahim Aleyhisselâm verilebilir. Onun da sadece erkek evlatları vardı. Bunların sayısı sekiz idi.

Üçüncü duruma örnek olarak; Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselâm verilebilir. Rabbimiz kendisine üç mübarek oğul (Kasım, Abdullah, İbrahim) ve dört mübarek kız evlat (Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm, Fatıma) ihsan etmiştir.

Dördüncü duruma örnek olarak; İsa ve Yahya Aleyhisselâm verilebilir. Rabbimiz bu iki yüce peygamberi kısır kılmış ve evlatları olmamıştır.

Evet, her insanın kendisine göre bir isteği vardır. Kimi erkek çocuk ister kimi kız. Lâkin unutmamak gerekir ki Allah’ın emri, iradesi ve hikmeti her şeyin üstündedir. Göklerin ve yerin mutlak hâkimiyetini elinde bulunduran Allah, bu konuda da herkesten bağımsız olarak istediği gibi tasarrufta bulunur. Yüce Allah’ın dilemesi, var etmesi ve yok etmesi, hikmet ve fayda gereği ne ise ona göre olur.  Dilediği kullarını birçok evlada ve nimetlere nail eder ve dilediği kullarını da evlattan ve diğer bazı nimetlerden mahrum bırakır. Çün­kü mülk O’nun mülküdür. Allah mülkünde istediği gibi tasarruf eder.

Dolayısıyla insanların çocuk meselesini, şahsi bir durum olarak değerlendirmeleri ve değişik durumlar itibariyle övünmeleri ya da üzülmeleri doğru bir davranış değildir. Çocuğu olmayan kişiler, tıbben meşru (helâl) yollara müracaat ettikleri halde netice alamıyorlarsa, Allah’ın takdirine teslim olup rıza göstermelidirler. İstedikleri şeyi kendi hayatları ve mutlulukları için vazgeçilmez görmemelidirler.  Çünkü hem dünya hem de âhireti dikkate aldığımızda bizim için neyin hayırlı, neyin şer olduğunu bilmemiz mümkün değildir. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir. Hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Gerçeği Allah bilir, siz bilemezsiniz.”[3]

O halde kula düşen vazife; kendi gücü ve iradesi dışındaki bir isteğinin gerçekleşmemesi uğruna hayatını karartmak yerine sahip olduğu pek çok nimet ve imkânları başkalarıyla paylaşarak çeşitli yollarla bu mutluluğu yaşamayı ve bunun ecrini Allah’tan beklemeyi tercih etmesi olacaktır. Allah’ın takdirine ve hükmüne boyun eğip verdiği sayısız nimetlerine şükretmektir. Vermediği nimetlerden dolayı da itiraz ve isyan ederek kulluk dairesinin dışına çıkmamaktır. Unutmamak gerekir ki sahip olduğumuz evlatlar ve diğer nimetler, biz hak ettiğimiz için değil Rabbimiz bize ihsan ettiği için gelmektedir. Yüce Rabbimiz imtihan ve tecrübe meydanı olan bu dünyada biz kullarını bazen nimetle bazen de yoklukla imtihan eder. Sabır ve şükürle Allah’ın takdirine teslim olanlara ne mutlu!

 

Musibetin bazı hikmetleri için lütfen bakınız.

https://risale.online/soru-cevap/kisaca-musibetin-hikmetleri


[1] Âl-i İmrân, 3/181-182.

[2] Şura, 42/49-50.

[3] Bakara 2/216.


Yorum Yap

Yorumlar