Ölümün;gençlik rehberinde izah edildiği üzere; Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere, bir haps-i ebedî olmasını nasıl anlayacağız? Günahkarlar cehennemde ebedi kalmayacak ki? Devamında geçen "Öyle gördüğü ve itikad ettiği ve inandığı gibi hareket etmediği için öyle muamele görecek." ifadesini biraz detaylandırabilir misiniz?
Bu cümlede kasdolunan kişiler, ömrünü tamamen İslam dışı geçiren ve her türlü haramlara giren insanlardır. Bu gibi insanların bir kısmı ahireti inkâr etse de, bir kısmı da var ki ahireti tasdik ediyor ve varlığına inanıyor; fakat ona göre yaşamıyor.
Böyle kimselerin ahiretin varlığını kabulden ibaret bu imanlarının onlara bir fayda vermeyeceğinden korkulur. Çünkü iman sadece, “doğru” demekten ibaret bir aklî kanaat değildir. İmanın asıl mahalli kalbdir ve kalbde Allah sevgisi ve korkusunu barındıran bir nurdur. Bu nur kalbden uçtuktan sonra aklen “elbette var” demenin bir faydası olmaz.
Yukarıda bahsettiğimiz iki farklı kabulün nasıl ayırt edileceğini Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle anlatır:
“İnkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
Evet, kâinatta hiçbir zîşuur (şuur sahibi), kâinatın bütün eczası (parçaları) kadar şahidleri bulunan Hâlık-ı Zülcelal'i (yüce yaratıcıyı) inkâr edemez. Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği (yalanlayacağı) için susar, lâkayd kalır.
Fakat ona iman etmek: Kur'an-ı Azîmüşşan'ın ders verdiği gibi, o Hâlık'ı (yaratıcıyı) sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehadetine (şahidliğine) istinaden (dayanarak) kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tövbe ve nedamet (pişmanlık) etmek iledir.
Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.” (Emirdağ Lahikası)
Ömrü fısk üzere giden bazı insanların, “günahlarım kadar yanarım sonra cennete girerim” düşüncesi Şeytan’ın bir hilesidir. Çünkü bu gibi insanların çok yüksek ihtimalle imansız olarak kabre girip ebedi cehennemlik olduklarını çok büyük zatlar haber vermişlerdir. Sözler Mecmuasında bu hakikati Üstad şöyle anlatmıştır:
“Fısk ve sefahet yolu ise (günahlar ve isyanlar üzere yaşanan bir hayat); -hattâ fâsıkın itirafıyla dahi- menfaatsız olduğu halde, ondan dokuz (%90) ihtimal ile şekavet-i ebediye helâketi (ebedi cehennem azabı) bulunduğu; icma ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir. Ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratıyla muhakkaktır.” (3. Söz)
Yani kalb gözleri açık olan sayısız evliya bu gibi insanların % 90 imansız ölerek ebedi cehenneme gittiklerini görerek haber vermişlerdir. Bu hale düşmekten Allah’a sığınırız.
İşte bu akıbeti, tam manasıyla sefahet üzere yaşayan fasık insanlar da vicdanlarında hissettiklerinden ölüm ötesinde kendileri için bir ebedi azabın beklediğini içten içe bilirler. Çünkü ahretin varlığını ve ruhun ölümsüzlüğünü biliyorlar. Sonunda da sefahet üzere öldüklerinde aynı akıbete düşerler. Bu kötü akıbete düşmekten Rabbimiz hepimizi muhafaza etsin. Böyle yaşayanları da o yoldan kurtasın.
Bununla birlikte tevbe kapısı güneş batıdan doğuncaya kadar açıktır. Bütün ömrü böyle geçse dahi son günlerinde samimi bir tevbe ve pişmanlık içine girse ve o yolu terk etse, Allah’ın affına kavuşacağı da kuvvetle muhtemeldir.