Allah (C.C.)

01.09.2025

5

Afrika'daki Müslümanların Çektikleri Sıkıntılarda Kaderin Hikmeti

Afrika’daki çok ciddi sömürgelik dönemleri geçiren Müslümanların bu hallerine kader ilahi nasıl fetva verip adalet etmiştir? Bu sömürülmenin sebebleri ve hikmetleri neler olabilir? Afrika’da fakr u zaruret içinde bulunan Müslümanların hallerini doğru bakış açısı ile iman hakikatlerine göre nasıl değerlendirip okumalıyız?

* *

*** ***

13.09.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Bu meseleyi hem “kader ve adalet-i İlahiye” cihetinden, hem de “hikmet ve ibret” cihetinden ele almak gerekir. Çünkü zulüm ve sömürü gibi büyük hadiseler, zahirde çok acı görünür; fakat kader ve iman perspektifinden bakıldığında hikmetleri kavranır.

İslâm’a göre zulüm, Allah’ın adaletiyle değil, insanların iradesi ve tercihiyle gerçekleşir. Yani Avrupalı sömürgecilerin yaptıkları zulüm, kendi cüz’î iradelerinin bir neticesidir; Evet, kul zulmü işler fakat Allah zulmetmez. Bu hususta bir ayette:

“Şübhesiz ki Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar (isyanlarıyla) kendilerine zulmediyorlar.”[1]

Buyurulmuştur. Yani zulüm onların günahıdır, fakat o zulmün içinde gizlenen imtihan ve neticeler Allah’ın takdiridir ve kullar için imtihandır.

Diğer bir taraftan; Afrika Müslümanlarının yaşadığı fakr-u zaruret ve sömürülme hâlleri, İlahi adaletle şöyle okunabilir:

Öncelikle bilinmelidir ki zalimler için de imtihan devam eder ve onlara mühlet verilir. Eğer tevbe etmeyip zulme devam ederlerse, zulümlerinden dolayı daha ağır bir hesabı hak ederler. Zira bu hususta Cenab-ı Hak mealen şöyle buyurmaktadır:

“O hâlde inkâr edenler, gerçekten onlara mühlet vermemizi kendileri için sakın bir hayır sanmasınlar! Onlara ancak, (pek istedikleri şekilde) günahlarının artması için mühlet veriyoruz! Hâlbuki onlara aşağılayıcı bir azab vardır.”[2

Hem mazlumlar için ise gösterdikleri sabır neticesinde bir çok mükâfat ile birlikte şehadet sevabı da vardır. Zulme uğrayan masumların sabrı, onlar için günahlarının affına, derecelerinin yükselmesine vesiledir. Efendimiz (s.a.v);

“Batan bir diken bile olsa başına gelen her musibet/acı, Müslüman"ın günahlarına kefaret olur.”[3]

Buyurmuştur.

Yani zulüm, mazlum için günahlarını temizleyen, ahirette sonsuz adalete ve mükâfata ulaştıran bir vesile olur.

Sebepler cihetiyle bakılacak olursa;

Afrika’nın sömürülmesinde birkaç hikmetli sebep sayılabilir:

1. İslâm birliğinin zayıflamasıyla Hilafet merkezinin etkisi kırılmış, İslâm ümmeti dağınık düşmüştür.

2. Dünya malına hırs ve gafletin artmasıyla Müslümanlar dini feraseti kaybedip dünya hırsına kapılmış, bu da zalimlerin işini kolaylaştırmıştır.

Bunlardan çıkarılacak hikmetli dersler için ise denilebilir ki: Bu dağınıklık ve zulüm bize ittihadın ve uhuvvetin kıymetini göstermiştir. Ayrıca Afrika’da yaşanan fakirlik ve zorluklar iman kuvvetini ve tevekkül anlayışını artırmıştır. Yani sömürgecilik, Afrika Müslümanlarını sabır, dayanışma, tevekkül gibi yüksek faziletlerle terbiye etmiştir. Bugün Afrika’da İslâm’ın hâlâ güçlü kalabilmesine, bu çilelerle pişmiş iman kuvvetine sahip olmaları bir sebep olarak gösterilebilir.

Bunlara ilaveten;

Afrika’da hâlen büyük yoksulluk çeken Müslümanların hâllerine bakarken iki taraftan bakmak gerekir:

Evvela, onların fakir, muhtaç, çoğu kez eğitimden ve imkândan yoksun olmaları bizim sorumluluğumuzdur. Zira vazifemiz de onlara yardım etmek, infak etmek, dayanışma göstermektir.

“Komşusu aç iken tok yatan kimse bizden değildir.”[4]

ikinci olarak fakirlik, Allah katında kusur değil; bilakis sabırla tahammül edilirse büyük bir derecedir. Fakir mü’minlerin çoğu, imanla göçtüklerinde;

“Fakirler, cennete zenginlerden beşyüz sene önce girerler.”[5]

Üstad Bediüzzaman Hazretleri; zulüm ve musibetleri kader açısından şöyle açıklar:

“وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصٖیبَنَّ الَّذٖینَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةً Yani Bir belâ, bir musîbetten çekininiz ki, geldiği vakit, yalnız zâlimlere mahsûs kalmayıp ma‘sûmları da yakar. Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydân-ı tecrübe ve imtihândır. Ve dâr-ı teklîf ve mücâhededir. İmtihân ve teklîf iktizâ ederler ki hakîkatler perdeli kalıp, tâ müsâbaka ve mücâhede ile; Ebubekirler a‘lâ-yı illiyyîne çıksınlar. Ve Ebucehiller esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer ma‘sûmlar böyle musîbetlerde sağlam kalsa idiler, Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslîm olup mücâhede ile ma‘nevî terakkî kapısı kapanacaktı. Ve sırr-ı teklîf bozulacaktı.” [6]

Bu izahtan da anlaşıldığı üzere, musibetler imtihanın bir gereği ve neticesidir. Lâkin mazlumların bunda büyük kâr ve kazançları olacağını da şöyle izah eder:

“O musîbetteki gazab ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü o ma‘sûmların fânî malları onların hakkında sadaka olup, bâkî bir mal hükmüne geçtiği gibi; fânî hayatları dahi bir bâkî hayatı kazandıracak derecede bir nevi‘ şehâdet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azâbdan büyük ve dâimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında ayn-ı gazab içinde bir rahmettir.”[7]

Netice olarak diyebiliriz ki: Zulüm işleyenler kendi iradeleriyle kötülüğü seçerler. Bunun cezasını da mutlaka görecekler. Lâkin Allah, o zulümden masumlar ve mazlumlar için büyük sevap, yüksek derecat ve insanlık için ibret gibi büyük hayırlar çıkarır.

Detaylı malumat için lütfen bakınız;

https://www.risale.online/makale/insanin-musibetlere-karsi-sikayete-hakki-yoktur

https://www.risale.online/soru-cevap/kader-19


[1] Yûnus, 44

[2] Âl-i İmrân, 178

[3] Müslim, Birr, 49; Muvatta, Ayn, 3.

[4] Hâkim, Müstedrek, 4/183.

[5] İbni Mâce, Zühd 6.

[6] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2018, s.42

[7] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2018, s.42


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız