Soru

Adavete Muhabbet (Düşmanlığı Sevmek) Ne Demektir?

Toplumu etkileyen manevi hastalıklardan "adavete muhabbet" kısmını açıklayabilir misiniz?

Tarih: 13.06.2024 23:11:59
Okunma: 252

Cevap

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Mektubat isimli eserinde “Hayat-ı ictimâiye-i beşeriyeyi te’mîn eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyâde sevilmeye ve muhabbete lâyıktır. Ve hayat-ı ictimâiye-i beşeriyeyi zîr u zeber eden düşmanlık ve adâvet, her şeyden ziyâde nefrete ve adâvete ve ondan çekilmeye müstehak ve çirkin ve muzır bir sıfattır.” [1] diyerek adavet ve muhabbet arasındaki farka işaret etmiştir.

Sevmek yani muhabbet gerek şahsi hayatta gerekse sosyal hayatta huzur ve güven ortamını sağlayan mutluluğu netice veren temel unsur olması sebebiyle kazanılması gereken bir erdemdir. İnsanları bir ve beraber kılmasına vesiledir. Dolayısıyla evvela muhabbet duygusuna bir muhabbet beslemek gerekmektedir.

Buna karşın adavet ve düşmanlık insanlar arası ilişkileri zehirleyen, onları ayrılığa sürükleyen ve toplum arasındaki temel köprüleri yıkan manevi zehirli bir virüs gibidir. Muhabbetin neticesi olan huzur ve güven ortamının aksine kaos ve anarşiyi netice veren zararlı bir sıfattır. Bu denli zararlı bir sıfat olması ve girdiği ortamda herkesi olumsuz manada etkilemesi sebebiyle evvela adavete adavet etmek gerekir. 

İnsanlık bu ikisini karıştırdığı vakit yani adavet adavet etmek yerine muhabbet edip düşmanlık ve nefreti sevip benimsediği vakit her daim zarar gördü. Üstad Hazretlerinin de ifadesi ile dünya adavete muhabbet sebebiyle iki büyük savaş gördü. İkisinin de neticesi sadece kan, zulüm ve gözyaşı oldu. Herkes zarar gördü, herkes ağladı. Yeryüzü tarifi imkânsız acılar gördü ve hiç kimseye bir faydası olmadı. İşte adavetin neticesi. Sevgi, merhamet, şefkat gibi insanı insan yapan temel erdemler adeta unutuldu. Tüm bunların yerini (adavet sebebiyle) nefret, öfke, gibi insan ruhuna zıt sıfatlar aldı.

Bu manevi hastalığın çaresi olarak adavete muhabbetten vazgeçip bu muzır sıfata kalben adavet etmek lazımdır. Muhabbeti her daim diri tutmak hatta sevmek ve sevilmek için bahaneler aramak gerekmektedir. Bediüzzaman Hazretleri: “Ehl-i adâvet, mizâcı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki, ağlamak ister. Bir şey arıyor ki onunla ağlasın. Sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz bir şey, ağlamasına bahane olur. Hem insafsız, bedbîn bir adama benzer ki, sû’-i zan mümkün oldukça hüsn-ü zan etmez, bir seyyie ile on haseneyi örter. Bu ise seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsn-ü zan bunu reddeder.”[2] demiş ve adavet etmeyi alışkanlık haline getirmiş insanları ağlamak için bahane arayan çocuğa benzetmiştir.

Şüphe yok ki her insan kusurlu ve hatalıdır. Davranışlarında yanlışa düşer. Kusursuz ve hatasız olan sadece yüce Allah’tır. Adavet etmek isteyen bir insan ufak bir yanlışı ve hatayı büyüterek çevresinde bulunan insanlara düşmanlık besleyebilir.  Lâkin bizler Müslüman olmamız sebebiyle birbirimiz hakkında hep hüsn-ü zan etmeli yani güzel düşünmeliyiz. Küçücük hataları bizi birbirimize bağlayan ve muhabbete vesile kılan dağlar büyüklüğündeki ortak noktalarımızın önüne hiçbir vakit geçirmemeliyiz. Rabbimiz birken, kitabımız, kıblemiz, peygamberimiz gibi daha nice sayısız ortak noktalarımız varken ve her biri binler muhabbet köprüsü kurmaya vesile iken insan olmak sebebiyle yapılan küçük hataları adavet etmeye bahane yapmak elbette Müslüman fıtratına ve sıfatına uygun değildir.


[1] Mektubat s, 455

[2] Mektubat s, 456


Yorum Yap

Yorumlar