Soru

Fetret Döneminde Dünyaya Gelenler Şanslı mıydılar?

Allah fetret ehli kullarına necat veriyor. Tüm günahlar ve süfliyata rağmen. Ancak Müslüman toplumlarda doğan kimseler ise çok şeylerle mükellef tutulmalarına rağmen cehennem ihtimalleri var. O zaman ben de şöyle diyebilir miyim; "Ben de fetret ehli olsaydım, İslâmiyet'ten haberim olmasaydı, direk cennete gideridim." Bu tür vesvese ve düşüncelere karşı nasıl cevap verebiliriz? 

Tarih: 17.12.2024 11:42:46

Cevap

Allah, bizleri bütün ihtimallerin ve bütün zamanların içerisinde en güzel, en münasip, en layık zamanda yaratmıştır.

İslâm dinini âlimlerimiz “insaniyet-i kübra”  olarak tarif/tavsif etmişlerdir. Yani en büyük insanlık İslâmiyet’tir. Ancak İslâm ile kemalini bulur insan. Ancak İslâm ile Hz. İnsan olur, insan.

Halk/yaratma ve icad umumi ve geniş maksatlara bakar. Bizim arzumuza ve gönlümüze göre olmaz.  İnsan mesuliyetten, ibadetten kurtulup zihnini farazi ve imkânsız bir kısım hayaller ile doldurmak yerine hayal nimetini tefekkürde kullanmalıdır. Biz Allah’a akıl vermek yerine Allah’ın bize verdiği aklı onun rızasını kazanmak yolunda kullanmamız gerekir. 

En büyük fazilet İslâmiyet’tir. İslâm, Rabbimizin bizlere bir lütfu ve ihsanıdır. Her bir parçasında bir nur ve bir hikmet bulunur. İman ise en büyük nimet ve en büyük saadettir. Bizler Allah’a hiç durmadan hamd ve şükür etsek yine de iman nimetinin şükrünü eda etmiş olamayız. Bir Müslüman olarak, iman ettikten sonra ayaklarımızı imanda sabit kılması için Rabbimize dua etmek yerine böyle farazi ve imkânsız şeylerle kendimizi meşgul etmek ilgimizi, sevgimizi, vaktimizi ve duygularımızı israf etmek anlamına gelir.

Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'de "Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir."[1] Buyurmaktadır. Başka bir âyette  "O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı."[2] Buyurmaktadır.

Her şeyde, hatta en çirkin görünen şeylerde bile bir güzellik ciheti vardır. Kâinattaki her şey, her hadise ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibarıyla güzeldir. Bir kısım hadiseler bize göre çirkin görünse de onda parlak güzel bir cihet muhakkak vardır. Mesela bahar mevsiminde gelen güzel çiçekler, fırtınalı yağmurların ardından gelir. Başarı, büyük emeklerin arkasından gelir. Aynen öyle de biizm bu zamanda dünyaya gelmemizde de sayısız güzellikler ve nimetler var. Onlara odaklanmak gerekir. 

Fetret dönemi dünya tarihi içerisinde belli bir zamana ve bir kısım insanlara mahsus bir dönemdir. Bizler nazarımızı dünyanın ve insanın yaratılış hikmetine peygamberlerin gönderiliş gayesine çevirmemiz gerekir. Büyük resmi kaçırmamalıyız. Şu koca kâinat yalnız bizim isteklerimize göre işlemez. Bu kâinatın yaratılışında büyük gayeler vardır. İnsanın icadında sayısız hikmetler vardır. Fetret dönemini arzu etmek adeta bu hikmeti göz ardı etmek anlamına gelir. Yaratılış hakikati içierisinde fetret bir istisnai durum teşkil eder. Rabbimiz o dönem ile manen bizlere diyor ki: Ey insanlar! Sizlere bir elçi göndermesem haliniz nice olurdu? Sizi niçin yarattığımı nereden bilecektiniz? Sizden ne istediğimi size kim bildirecekti? Ve hakeza...

Daha az sorumluluk için elimizdeki nimeti görmemezlikten gelemeyiz. İslâm bizi Rabbimizle muhatap etmiş. Fetret ehli Rabbiyle muhatap olamamıştır. Kendilerini yaratan yaşatan zatın kendilerinden ne istediğini bil(e)meden vefat etmişlerdir. Düşünen bir varlık olan insan için bu ızdıraplı bir haldir. İnsanın “öldükten sonra ne olacağı” düşüncesi ne kadar büyük bir problem olduğu ortadadır. Rasul-u Ekrem Efendimiz (sav) bu büyük problemi çözmüştür. Miraç'ta cenneti cehennemi görmüş ve ümmetine gördüklerini anlatmıştır. Bizi yaratan bizden ne istiyor bunu da Rasul-u Ekrem Efendimiz (sav) bizlere bildirmiştir. Eğer fetret döneminde yaşasaydık bunun gibi yüzlerce soru cevapsız kalacaktı.


[1] Fussilet, 46

[2] Secde, 7


Yorum Yap

Yorumlar