“İnsanın âyine-i fikrindeki mâlûmâtın dahi iki veçhi var: Bir vecihle ilimdir, bir vecihle mâlûmdur. Eğer zihni o mâlûma zarf saysak, o vakit o mâlûm mevcud, zihnî bir mâlûm olur; vücudu ayrı birşeydir. Eğer zihni o şeyin husûlüyle mevsuf saysak, zihne sıfat olur; o şey o vakit ilim olur, bir vücud-u hâricîsi vardır. O mâlûmun vücud ve cevheri dahi olsa, bununki arazî bir vücud-u hârîcisi olur.” Bu kısmı izah edebilir misiniz?
"Eğer zihni o mâlûma zarf saysak, o vakit o mâlûm mevcud, zihnî bir mâlûm olur; vücudu ayrı bir şeydir."
İnsanın zihnindeki bilgilerin iki şekilde varlığı söz konusudur. Biri, beyne nakşolmuş bir yazıdır. Bu yazı artık zihnin bir parçası sayılır. Bunun maddi bir varlığı vardır. Diğeri, bu yazının manasıdır. Bu mana zihnin bir parçası değildir. Ondan ayrı bir varlığı vardır. Zihin bu ayrı varlığın zarfı sayılır, yani o manayı zarf gibi içine alır. Bu mananın maddi değil ilmî bir varlığı vardır. Böyle varlıklara mevcud-u zihnî, ya da mevcud-u ilmî denilir.
Konuyu biraz daha açmak için okuduğunuz bu yazıyı misal verelim. Bu yazımızın mürekkepten (ya da ışıktan) oluşan bir maddi varlığı vardır. Bir de manası ve manevi varlığı vardır. Maddi varlığı dünyanın bütün dillerine çevrilebilir. Fakat mana tektir.
İşte zihindeki bilgiler de böyledir. Bir maddi varlığı vardır, bir de manevi. Maddi varlığı zihnin bir parçası olmuştur ve zihnin varlığına dahil olmuştur.
Manevi varlığı ise zihnin içindedir ve onun tarafından kuşatılmış ise de varlığı onun varlığından hariç ayrı bir varlıktır. Zihin onun zarfıdır.
"Eğer zihni o şeyin husûlüyle mevsuf saysak, zihne sıfat olur; o şey o vakit ilim olur, bir vücud-u hâricîsi vardır."
Meselenin daha iyi anlaşılması için yazı örneğinden devam edecek olursak; Zihin yazıdaki manayı derinlemesine, iyice anlarsa artık o mana zihnin malı olur. Zihnimizin bir sıfatı sayılır. O şey o vakit ilim olur. Bu durumda, vücud-u hâricîsi vardır. Yani ilmî vücuddan âlem-i şehadete gelmiş olan, maddî bir varlığı vardır. İnsan mahluk (yaratılmış) olduğu için insanın zihnindeki ilim de insanın bütün sıfatları da mahluktur ve zihnî bir vücud-u haricisi vardır.
Vücud-u haricisi olan manaların veya mevcudatın zihnimizde de benimsenerek hazmedilerek ilim suretini alıyorsa zihnimizde bir vücud-u ilmisî vardır. Zihin o malumun gerçek manada zarfı olmalı yani her yönüyle kuşatmalıdır. Yoksa ilim olmaz, malum olur.
"O mâlûmun vücud ve cevheri dahi olsa, bununki arazî bir vücud-u hâricîsi olur." (Lem'alar, 34)
Zihindeki malumun gerçek varlığı ve özü olsa bile, hariçte vücudu bulunan eşyaya bağlı, ondan ayrı düşünemeyeceğimiz harici bir vücudu vardır.