2. Lema'da; ”Bizlerin günahlarımızdan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler ve şübheler, neûzübillâh mahall-i îmân olan bâtın-ı kalbimize ilişip îmânımızı zedeliyorlar ve îmânın tercümanı olan lisânın zevk-i rûhânîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.” Cümlesinde geçen "imanın zedelenmesi ve lisanın zevk-i ruhanisi" tabirlerini açıklayabilir misiniz?
İmanın Zedelenmesi
Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlar. Günahtan dönmez ve bunu yapmaya devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar. Allah’ın (Kitabında) ‘Hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.’ (Mutaffifîn, 14.) diye anlattığı pas işte budur.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 83.)
Günahlar kalbi kararta kararta zamanla iman nurunu kalpten çıkarabildiği Peygamberimiz (asm) tarafından hadiste bildirilmiştir. Üstad Hazretleri bu hususta şöyle der: “Evet günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor. Meselâ: Utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicab ettiği (utandığı) zaman, melaike ve ruhaniyatın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emare ile onları inkâr etmek arzu ediyor.
Hem meselâ: Cehennem azabını intaç eden (netice veren) büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennem'in tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennem'in ademini (olmamasını) arzu ettiğinden, küçük bir emare ve bir şübhe, Cehennem'in inkârına cesaret veriyor.
Hem meselâ: Farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti (kulluk vazifesini) yerine getirmeyen bir adamın küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden (azardan) müteessir olan (etkilenen) o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebed'in (Allahu Teâlâ’nın) mükerrer (tekrarlı) emirlerine karşı farzında yaptığı bir tenbellik, büyük bir sıkıntı veriyor ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve manen diyor ki: "Keşke o vazife-i ubudiyet (ibadet vazifesi) bulunmasa idi." Ve bu arzudan bir manevî adavet-i İlahiyeyi (Allah düşmanlığını) işmam eden (hissettiren) bir inkâr arzusu uyanır. Bir şübhe, vücud-u İlahiyeye (Allah’ın varlığına) dair kalbe gelse, kat'î (kesin) bir delil gibi ona yapışmaya meyleder. Büyük bir helâket (mahvolma) kapısı ona açılır.
O bedbaht bilmiyor ki: İnkâr vasıtasıyla, gayet cüz'î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil (karşılık), inkârda milyonlar ile o sıkıntıdan daha müdhiş manevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp, yılanın ısırmasını kabul eder.” (2. Lem’a)
Lisanın zevk-i ruhanisine ilişmek
Günahlar dolayısıyla imanı zayıflayan bir kişi yapacağı ibadetlerden de zevk alamayacağı açık bir husustur. Çünkü hak ile meşgul olmayan bir kişiyi batıl meşgul eder. Bu sebeple günah içinde bulunan bir insanın, ilimle meşgul olması, ibadet etmesi, Kur'ân okuması, zikirle meşgul olması zorlaşır. Aynı şekilde günahlar içinde bulunan kişinin de manevi hallerden zevk alması da pek tabi zorlaşır.