Soru

Ahiretteki Cismani Lezzetler

28. sözde geçen " lezaiz-i cismaniye için haşr-i cismani neden icab ediyor ?" sorusuna Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin cevabını açıklayabilir misiniz?

Tarih: 26.04.2021 14:08:27
Okunma: 1266

Cevap

Bahse konu olan yer şöyledir:

"Suâl: Kusurlu, noksâniyetli, mütegayyir, kararsız, elemli cismâniyetin ebediyetle ve cennet ile ne alâkası var?

Madem ruhun âlî lezâizi vardır, ona kâfîdir. Lezâiz-i cismâniye için bir haşr-i cismânî neden îcâb ediyor?"(28. Söz, Cennet Risalesi)

Dünya hayatı ahiret hayatının bir numunesi ve bir bir gölgesi hükmündedir. Dünyada nasıl ki cismani yani maddi olan lezzetleri tatmamız için maddi duygular verilmiştir. Aynen öyle de ahiret hayatında da cismani lezzetleri tatmak için cismani duygular verilmesi hikmet noktasında gayet muvafıktır.

Cenab- ı Hak Ayet-i Kerime’de Ahiret yurdu, gerçek hayattır. Keşke, bunun farkında olsalardı![1] Buyurmasıyla insan için en hakikatli hayat ebedi olan ahiret hayatıdır. Bununla beraber dünya hayatının da ebedi saadetin kazanılması cihetiyle ahiretin bir tarlası olması ve Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatlarına bir ayna olması hasebiyle çok kudsi ve kıymetli bir hüviyeti vardır. Elbette bir kıyas yapılacak olsa dünya hayatı ahiret hayatına nispetle çok düşük bir kıymete haizdir. Ancak ahiretteki ebedi saadete ve Allah’ın güzel isimlerini tanımamıza kaynak teşkil etmesi itibariyle kıymeti yükselir. Yani gördüğü vazife itibariyle kıymeti birden binlere çıkar. Aynı bunun gibi insan da maddesi itibariyle aslında kıymeti bir hiç iken Cenab-ı Hakkın Esmâ-i İlâhiyesini tanıması, bilmesi ve o güzel isimlerin tecellilerini anlamak, görmek, tatmak ve hissetmek ile bu tecillilere mazhar olması ile kıymeti çok yükselir. Örnek olarak güzel bir şeyi seyretmek ve ondan ibret almak göz ile olur. Göz ise ruh için bir penceredir. Ruh bu güzellikleri göz ile görür ve lezzet alır. Aynı şekilde kulak güzel sadaları işitir. Ruh bu vesile ile lezzetlenir. Bunun gibi el ile dokunarak, ayak ile yürüyerek, akıl ile düşünerek, parmak ile tutarak, yazarak, konuşarak hepsi de insan için tekamülün kuvvetli birer sebebidir. Madem ahirete nispetle adi olan dünyada bu tarzda oluyor. Dünyaya nispeten çok daha hakikatli olan ahirette de bu şekilde olması hikmet ve hakikate çok muvafıktır. Çünkü orada da dünyaya benzer fakat cennete layık mükemmel nimetler insana ihsan edilecektir. Cennet nimetlerini tadacak, Cenab-ı Hakkın Kelam-ı Kudsisini işitecek, konuşacak. İşte bunun için cismani duygularla tekrar yaratılmasını hikmet ve hakikat iktiza ettiğinden cismani haşir vuku’ bulur.   

Nasıl ki toprak; madde olarak hava, su ve ışık maddelerine kıyasla daha karanlık, yoğun, yani adeta daha kıymetsizdir. Ancak Cenab-ı Hakkın sanatlarının ve o sanatların tezahürüyle tahakkuk eden Esma-i İlahiyye’nin okunmasına bir merkez bir kaynak olması kesif olan toprağa sair maddelerin üzerinde bir kıymet kazandırır.

Birçok Ayet-i Kerime’de cennet nimetleri tarif edilirken bu nimetlerin lezzetlerine nail olmayı Rabbimiz dünyada bize verilmiş olan aza ve organlarımızla olacağını ifade ediyor. Mesela “Orada canların çekeceği, gözlerin zevk alacağı her şey vardır” [2] , “Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.”[3]

Netice olarak; esasen bütün lezzetleri alan ruhtur. Ancak ruhun bu lezzetleri tatması, bilmesi, görmesi, işitmesi göz, kulak, akıl, dil, el, ayak gibi aletlerle vuku’ bulur.  İnsan böylece Allah’a layık bir kul olarak Marifetullah’ta terakki eder ve ebedi saadete mazhar olur. Cenab-ı Hakkın büyük bir ihsanı olarak bu kıymetli neticelere vesile olan aza, alet ve organlar elbette karşılıksız kalmamıştır. İşte bundandır ki; ebedi saadet yurdu olan cennette maddi yani cismani lezzetleri tatmak için insan bedeni de mükafatlandırılmış ve cismani haşir ile ebediyete mazhar olmuştur diyebiliriz.

Bediüzzaman hazretleri dünyada en önemli lezzetlerin cismani olduğunu, dolayısıyla cennette de en önemli lezetlerin cismani olacağını Cennet Risalesinde Şöyle izah eder:

"Ekil (yeme) ve şürb (içme) ve muâmele-i zevciye (evlilik ile karı koca münasebeti), gerçi bu dünyada bir ihtiyaçtan gelir. Bir vazîfeye gider. Fakat o vazîfeye bir ücret-i muaccele (acil bir ücret) olarak öyle mütenevvi‘ (çeşitli) lezîz lezzet içlerine bırakılmıştır ki, sâir lezâize (lezzetlere) tereccüh ediyor (üstün geliyor). Madem bu dâr-ı elemde (acı yeri olan dünyada) bu kadar acîb ve ayrı ayrı lezzetlere medâr, ekil (yeme-içme) ve nikâhtır. Elbette dâr-ı lezzet ve saadet (lezzet ve mutluluk yeri) olan cennette, o lezzetler o kadar ulvî (yüce) bir sûret alıp ve vazîfe-i dünyeviyenin uhrevî ücretini de lezzet olarak ona katarak ve dünyevî ihtiyacı dahi uhrevî bir hoş iştihâ sûretinde ilâve ederek cennete lâyık ve ebediyete münâsib en câmi‘ hayatdâr bir ma‘den-i lezzet olur."

 

[1] Ankebut, 64

[2] Zuhruf, 71

[3] Bakara, 25


Yorum Yap

Yorumlar