Soru

28. Lem'a İkinci Keramet-i Aleviye Risalesi Şerh ve İzahı-4

28. Lema'da Hz. Ali fendimizin Risale-i Nur'a işaret eden; “Yâ Rab! Benim yıldızımı nûr eyle! Âhirzamâna kadar bedî‘ sûrette ışıklandır, şû‘lelendir.” ifadelerini nasıl anlamak gerekiyor? İlgili kısmı detaylı bir şekilde cümle cümle izah eder misiniz? 

Tarih: 17.06.2025 12:01:52

Cevap

Hem تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkrasından iki satır evvel bu fıkra-i ra‘nâ, belki en ehemmiyetli ve en parlak fıkra olan اَقِدْ كَوْكَب۪ي بِالْاِسْمِ نُورًا وَبَهْجَةً ٭ مَدَي الدَّهْرِ وَالْاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ Yani, “Yâ Rab! Benim yıldızımı nûr eyle! Âhirzamâna kadar bedî‘ sûrette ışıklandır, şû‘lelendir.” diyor. 

Hem تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ “Nur lambası tutuşturulur”[1] cümlesinden iki satır önceki şu güzel ve parlak fıkra, belki de Celcelûtiye’nin en önemli ve en parlak bir cümlesidir. Şöyle ki:

   اَقِدْ كَوْكَب۪ي بِالْاِسْمِ نُورًا وَبَهْجَةً ٭ مَدَي الدَّهْرِ وَالْاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ “Ey parlayan nur! Asırlar ve günler boyu benim yıldızımı nurlu ve güzel isimle parlat.”[2] Yani “Ey Rabbim! Benim yıldızımı nur eyle! Âhirzamana kadar benzersiz bir tarzda ışıklandır ve alevlendir” diyor.

Evet, Hazret-i İmâm-ı Alî radıyallâhü anhın şu duâsı, bu zamanda Risâle-i Nûr ile kabûl olduğunu ve Risâle-i Nûr’u irâde ettiğini, şu bedî‘, acîb tevâfuk isbat eder. Şöyle ki: اَقِدْ كَوْكَب۪ي بِالْاِسْمِ نُورًا tam tamına aynen cifir ve ebced hesabıyla ‘Risâle-i Nûr’ oluyor. Çünki ‘Nûr’ kelimesi her ikisinde de var. اَقِدْ كَوْكَب۪ي بِالْاِسْمِ iki yüz doksan altı eder. Risâle-i Nûr’daki ‘Risâle’ kelimesi, aynen iki yüz doksan altıdır.

Evet, Hazret-i Ali Efendimizin şu duası bu zamanda Risale-i Nur’la kabul olmuştur. Demek Hz. Ali (ra) bu dehşetli fitne asrında Allah’tan Risale-i Nur’u istemiş ve dilemiştir. Bunun delili ise şu harika ve hayret verici tevafukla ispat edilmektedir. Şöyle ki:

 اَقِدْ كَوْكَب۪ي بِالْاِسْمِ نُورًا Benim yıldızımı nurlu isimle parlat!” cümlesi tam tamına aynen ‘Risale-i Nur’ olmaktadır. Zira ‘Nur’ kelimesi her ikisinde de bulunmakta. Her iki ibareden ‘Nur’ kelimelerini çıkardığımız zaman hem اَقِدْ كَوْكَب۪ي بِالْاِسْمِ  cümlesinin hem de Risale-i Nur’daki ‘Risale’ kelimesinin ebced değeri 296 olup güzel bir şekilde birbirine tevafuk etmektedir. 

Demek Hazret-i İmâm-ı Alî radıyallâhü anh bütün ulumunun hazinesi olan Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ın bir şû‘le-i i‘câzı bulunan Risâle-i Nûr’u, Cenâb-ı Hakk’tan âhir zamanda Kur’ân’a çelik bir sûr ve parlak bir yıldız olarak istemiş (Hâşiye-2) ve duâsı kabûl olmuş.

Bu harika tevafuktan da anlaşılacağı üzere demek ki Hazret-i Ali Efendimiz, bütün ilimlerin hazinesi olan ve bütün beyan ve açıklamaları mucize olan Kur’ân’ın mucizesinin bir parıltısı hükmünde olan Risale-i Nur’u âhir zamanda Cenâb-ı Hakk’tan niyaz edip istemiştir. İmam Ali Efendimizin bu duası Kur’ân’ın esaslarını her türlü saldırıya karşı benzersiz bir şekilde koruyup muhafaza eden ve yine Kur’ân’ın hakikatlerinin parlak bir delili, izahı ve ispatı olan Risale-i Nur’la[3] kabul olmuştur.

Hâşiye-2: تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ dan sonra muttasıl olarak gelen şu satır بِنُورِ جَلَالٍ بَازِخٍ وَشَرَنْطَخٍ بِقُدُّوسِ بَرْكُوتٍ بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ cümlesi, yine Risâle-i Nûr’a pek zâhir bir sûrette bakar.

“Lambaların lambası gizli bir şekilde nurlanmış olarak tutuşturulur.” Cümlesinden hemen sonra bitişik olarak gelen “Celâl, Celîl, Raûf, Kuddûs, Rahîm ism-i şeriflerinin nuruyla ki, onunla küfrün ateşi söndürülür.”[4] Cümlesi, yine Risale-i Nur’a çok açık bir şekilde bakıp işaret eder.

Çünki ma‘nâsı şudur: Risâle-i Nûr, âhir zamanda perde altında gizlice tenevvür edip, nûrlu isim شَرَنْطَخٍ بِقُدُّوسِ بَرْكُوتٍ yani, Raûf ve Rahîm’den ve İsm-i A‘zam'ın te’sîri altında Celâl ve Kibriyâ’nın azametli nûrundan iktibâs ederek dalâlet ve ilhâd ateşini söndürecek.

Çünkü manası şudur: Risale-i Nur, âhirzamanda perde altında gizlice nurlanıp, nurlu isim olan Raûf ve Rahîm[5] isimlerinden ve İsm-i azamın[6] etkisi altında Celâl ve Kibriyâ’nın büyük nurundan istifade ederek her türlü dinsizlik ve sapkınlık ateşini söndürecek.

Evet, bu ma‘nâ Risâle-i Nûr’a tam tamına mutâbıktır. Çünki Risâle-i Nûr’u mütâlaa edenler bilirler ki, onun iki menbaı var: Biri, İsm-i A‘zam'ın kibriyâlı ve azametli cilvesi; diğeri, ism-i Rahîm’in şefkatli ve re’fetli tecellîsidir. Ve onun nûruyla fitne-i dîniye nârı ve zındıka ateşi sönüyor ve sönecek.[7]

Evet, bu mana ve tanımlamalar, Risale-i Nur’a tam tamına uygun düşmektedir. Çünkü Risale-i Nur ciddi bir şekilde mütalaa edildiğinde görülecektir ki; O’nun iki kaynağı vardır. Birisi; ism-i azamın büyük bir cilvesi ve etkisi altında olmasıdır. Bu suretle dinsizlere ve zındıklara karşı iman ve Kur’ân hakikatlerini benzersiz bir şekilde savunmaktadır. Kâfirlerin küfür ve inkârlarını bertaraf edip onları ilzam etmekte, onları susturmakta, onların küfürlerini onlara yutturmaktadır. Netice itibariyle R. Nur, ism-i azamın tecellisi ve etkisi ile, içinde bulunduğumuz fitne-i ahirzamanın her türlü zındıka ve dinsizlik ateşini, kuvvetli delilleri ve izahları ile söndürmektedir.

Risale-i Nur’un ikinci kaynağı ise; Rahim isminin tecellisine mazhar olmasıdır. Yani şefkat ve acıma ile, bu asırda iman ve Kur’ân hakikatlerinden mahrum bırakılan çaresiz Müslümanlara, bir çıkış kapısı, tutunacak bir dal ve hidayet vesilesi olmuştur. Zira Risale-i Nur’un dört temel esasından birisi, ‘Şefkattir’. (Diğerleri; Acz, Fakr ve Teefekkürdür).

Demek Risale-i Nur, hem Celal hem de Cemal tecellisi ile bu asırda kuvvetli bir iman savunması yapmaktadır. Müslümanların sığınağı, kâfirlerin, mülhidlerin ve haktan sapmış dalalet ehli olanların korkulu rüyası olmuştur. Celcelütiye’de Hz. Ali Efendimiz, Risale-i Nur’un bu hususiyetlerinden açıkça haber vermektedir.


[1] Celcelûtiye Kasîdesi’nden.

[2] Celcelûtiye Kasîdesi. Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Mecmuatu’l-Ahzab, (Şazeli cildi),s. 509.

[3] Risale-i Nur Külliyatı: Bediüzzaman Hazretlerinin Isparta’nın Barla Kasabası’na sürüldüğü 1927 yılından itibaren 23 sene içinde Kur’an’dan gelen ilhamlarla yazdığı ve yüz otuz risaleden oluşan manevî bir Kur’ân tefsiridir. Batı kaynaklı dinsizlik fikirlerinin Müslümanları etkilemesi sebebiyle, İslâm dünyası maddi manevi büyük bir gerilemenin içerisine düşmüştür. Bunun neticesinde, İslâm toplumlarında birlik beraberlik dağılmış, iman zayıflamış, İslâm ahlakı bozulmuş ve Müslümanlık şuuru oldukça zedelenmiştir.Bediüzzaman Hazretleri, bütün bu dertlerin ana kaynağını, “iman zayıflığı” olarak teşhis etmiştir. Bu yüzden bütün ömrünü iman hakikatlerinin ispatına ve imansızlık hastalığının tedavisine vakfetmiştir.
Bu sebeple Risale-i Nur Külliyatının ana konusunu, iman hakikatlerinin ispatları oluşturur. Risale-i Nur; Allah’ın varlığı ve birliği, ebedî ahiret hayatının muhakkak geleceği, Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğu ve Hz. Muhammed (sav)’in hak peygamber olduğu gibi iman esaslarını akılda hiçbir şüphe bırakmayacak açıklıkta, hatta en inatçı dinsizleri susturacak bir kuvvette, Kur’anî bir metotla ispat eder.
Ayrıca; ibadet, sünnet, güzel ahlak gibi konuları, bunların neler olduğundan ve nasıl yapılacaklarından ziyade, neden yaşanması gerektiğini son derece ikna edici izahlarla ispat eder. Çünkü bunların nasıl yapılacakları zaten biliniyor ve kitaplarda mevcuttur. Önemli olan insanların bunlara inanması ve yaşamaya azmetmesidir. İşte Nur Risaleleri, bu noktaya hizmet etmektedir.

[4] Celcelûtiye Kasîdesi, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Mecmuatu’l-Ahzab, (Şazeli cildi),s. 510.

[5] Raûf: Çok esirgeyen, çok acıyan, çok merhamet sahibi olan Allah. Rahîm: Rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah. Celâl: Allah’ın kahır ve gazab sıfatlarından. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir şeye muhtaç olmamak.  Kibriyâ: Allah'ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü.

[6] İsm-i azam: Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve manaca diğer isimleri kuşatmış olanı.

[7] Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.121


Yorum Yap

Yorumlar