Risale-i Nur'da geçen "İmanı zayıf ve enâniyeti kavî bir kısım da inkâra kadar gitmişler." cümlesinde, enâniyyeti kavî kimseler nasıl hadisi inkâr edebilir? İzah eder misiniz?
Enaniyeti kavî olan insan, her şeyden daha çok kendi aklına, ilmi tecrübe ve birikimine güvenir. Bu noktada bir gurura kapılarak ilmî ve imânî meselelerde bile sadece kendi aklını referans olarak kabul eder. Aklına uygun olanı kabul eder; aklına sığıştıramağı, anlayamadığı, idrak etmekten aciz kaldığı bilgileri de red eder hatta bazen inkâra kadar kalkışır.
Üstadımızın burada “İmanı zayıf ve enâniyyeti kavî bir kısım da inkâra kadar gitmişler.” dediği 24. Söz'ün 3. Dal'ı , ahir zamana ve kıyamet alametlerine dair olan müteşabih hadislerin izah edildiği yerdir.
Ayetlerin müteşabihatı olduğu gibi hadislerin de müteşabihatı vardır. Zaten müteşabih, “mana yönünden birden fazla ihtimal taşıdığı için anlaşılmasında güçlük bulunan lafız veya ifade” demektir. Bu tarzdaki ayetleri ve hadisleri her insan kolaylıkla anlayamaz, kendi aklına dayanarak izah edemez. O nedenle bazı enaniyeti kavî olan insanlar müteşabih bazı hadisleri, anlamaktan aciz kaldıkları için red ve inkâr etmişlerdir.
Bu noktadan hareketle ilim talebesi, anlayamadığı bu tarz meselelerde ehl-i ilme müracaat etmeli, bilmediğini bir bilenden sormalıdır. Üstadımızın bu konudaki şu sözü ile bitirecek olursak “Aklın hilâf-ı hakikat gördüğü bir hadisin inkârına kalkışma. “Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tâbiri vardır.” deyip, ilişme.” (Emirdağ Lahikası-4, 108)