Soru

Zeval-i Lezzet Elemdir. Bazen Muvakkat Bir Lezzet Daimi Bir Elem Olur

Risale-i Nur'da 2. Lem'a'da geçen “Zeval-i lezzet elemdir. Bazen muvakkat bir lezzet daimi bir elem olur” cümlesini misallerle açıklayabilir misiniz?

Tarih: 7.07.2024 18:42:33
Okunma: 229

Cevap

Zeval-i lezzet elemdir. Yani lezzetlerin geçici olması ve zevale, yokluğa gitmesi insana elem yani acı verir ve onu üzer. İnsan, nefsi ve hevası itibariyle elde ettiği veya başkası tarafından kendisine verilen bir fayda, güzellik, kemalat, makam veya eşyanın elinden çıkmasını istemez. Elinden çıkınca ondan müteesir olur ve sıkılır. 

Örneğin insan, hayatın en güzel ve zevkli dönemlerinden birisi olan gençlik yıllarının elinden çıkması nedeniyle çok üzülür ve daima o güzel ve sağlıklı günleri arar durur.  

Ya da kendisine hediye edilen çok güzel bir kol saatinin kaybolması onu çokca üzer ve düşündükçe ona acı ve esef verir.

Bazen muvakkat bir lezzet daimi elem verir. Yani geçici veya bir seferliğine elde etmiş olduğu bir şeyin elinden çıkması veya ondan kopması ona ömür boyu elem ve ızdırap verebilir.

Örneğin; geçici ve fani şu dünya hayatında annesini çokca seven bir insanın annesi vefat edince ömür boyu onu özler ve ayrılığından elem duyar.

Ya da çokca sevdiği ve çok zahmetlerle elde ettiği dünyevi ve mesleki bir rütbeyi veya makamı sağlık vs. sebeplerle kaybeden bir insan, ömür boyu o makamı düşündükçe hüzünlenir ve ızdırap duyar.

İmtihan yurdu olan dünya hayatında insan, nefsi gereği kendini, yakınlarını, malını, eşyalarını ve hatta tam elde edemese de onunla alakadar olan dünya ve içindeki birçok güzellikleri sever ve bağlanır. Lakin dünya ve içindekiler ve hatta ona ait olan ne varsa fanidirler. Durmayıp elinden çıkıp gidecektir. İnsan da fıtratı gereği bundan hüzün duyar ve acı çeker. Bu ayrılışlardan çok etkilenmemek için bazı esasları aşağıda maddeler halinde sıralayacağız:

1. Evvela eşyaya; dünyaya veya kendine ait olan tarafından ziyade Allah'ın isimlerine ayine olması cihetiyle bakılmalıdır. O vakit o eşya ona Rabbini gösteren muvazzaf bir memur ve mektubat-ı Rabbani olur. Kişi ona baktıça faniliğini değil güzel olan vazifedarlık ve manasını düşünür ve ondan ezzet alır. Hatta ömrü çok az da olsa ona elem vermez. Hatta eskilerin gidip yenilerin gelmesine sevinir.

2. Kişi kendisine verilen muhabbet hissini sadece geçici ve fani olan dünya içindekilerine değil asıl bütün güzellik ve kemalatın sahibi olan Allah (c.c) adına sarf edilmek için verildiğini idrak etmelidir. Zira asıl sevilmeye layık olan sadece O'dur.

Örneğin, yalnızca Rahmân ismine baksak, sadece küçük bir cilvesi dünyadaki tüm rızık, ihsan ve güzelliklerdir. Bir cilvesi ise cennettir. İşte o bütün fanilere bedel herşey O'na ait olan ve  sevilmeye layık sadece O Zattır. Dünya ve içindekiler sevilmeye layık değiller. Çünkü ayrılıkları kişiye elem veriyor. O sebeple İbrahim (a.s) demiş: "Ben batanları sevmem."

3. Bu konuda Risale-i Nur'da çok sarih bir şekilde ifade edilmiş olan bir yeri alıntı yapıyoruz: 

“Ta‘dâd (saydığın) ettiğin sevdiklerini sevme!” demiyoruz, belki “Onları Cenâb-ı Hakk’ın hesabına ve onun muhabbeti nâmına sev!” deriz. Meselâ, lezîz taâmları, güzel meyveleri Cenâb-ı Hakk’ın ihsânı ve o Rahmân-ı Rahîm’in in‘âmı cihetinde sevmek, Rahmân ve Mün‘im isimlerini sevmektir. Hem ma‘nevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahmân nâmına olduğunu gösteren, meşrû‘ dâiresinde kanâatkârâne kazanmak ve mütefekkirâne, müteşekkirâne yemektir."1

Yani sevdiklerimizi Allah hesabına O'nun nimeti, O'nun isimleri, O'nun ihsani ve O hakiki Cemal ve Kemal sahibinin güzel yaratması olarak görüp sevmeli. Nefis hesabına olunca, nefse bakan yönleri geçici hatta bazen zararlı oluyor. 

1. Osmanlıca Sözler Mecmuası, 32. Söz, Shf-307


Yorum Yap

Yorumlar