2. Lem'a'da geçen “İnsan sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa her musıbete karşı gelebilir” cümlesindeki 'sabrı evham yolunda dağıtmak' kısmını nasıl anlamalıyız?
Öncelikle sabır kuvveti ne demek bunun üzerinde durmak gerekir. Sabır kuvveti Kur’ân’da övgüyle bahsedilmiştir. Âyet-i kerime’de “Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile (Allah'dan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah, sabredenlerle berâberdir.”[1] buyurulmuştur. Ayrıca hadis-i şeriflerde de sabırlı olmak övülmüştür. Sabır, başarının ve mutluluğun anahtarıdır. Çünkü sabır, ziyâdır, aydınlıktır.[2] Sabreden zafere erer[3]. Sabreden insan daima huzur içinde olur.
Sabır için, insanın güçlüklere, sıkıntılara, zorluklara karşı mücadele etme, dayanma gücü denilebilir.
Her şeyde rehberimiz olan Kur’ân ve sünnet de bunun nasıl olacağını, bu kuvvetin nasıl kullanılacağını ders vermiş, öğretmiştir.
Cenab-ı Hak dünyayı bir imtihan meydanı kılmıştır. Allah, insanı musibetlerle, hastalıklarla, belalarla, felaketlerle (deprem, sel vb.) hatta ayrılık ve ölüm gibi sıkıntılarla tecrübe eder. Esasında bu gibi sıkıntılar insanın tasaffi ve tekâmül yani günahlarından arınıp mükemmelliğe ulaşması için verilen bir kısım araçlardır. Ayrıca sıkıntıların en büyüklerine peygamberler mazhar olmuş daha sonra âlimler, evliyalar ve Allah’ın seçkin kulları giriftar olmuştur.
İnsan, diğer varlıklardan farklı olarak akıl gibi büyük bir nimet ile yaratılmıştır. Bunun bir gereği olarak içinde bulunduğu zaman dilimi ile alakadar olduğu gibi geçmiş ve gelecek zaman dilimi ile de alakadardır. Ayrıca insanda hayal kuvveti, vehim kuvveti gibi kuvvetler vardır. Bu kuvvetleri lehinde ve aleyhinde kullanmak insanın iradesine bırakılmıştır. Bu kuvvetler sabır kuvveti ile doğrudan ilgi kurmaktadır. Bu kuvvetlerin yerli yerinde kullanılması ile insanın hayat kalitesi artar.
Mesela hayal ve vehim kuvvetlerini geçmişte yaşadığı musibetleri şimdiki zamana taşımak için kullanmamak gerektir. Gelecek zaman da daha gelmediğini düşünerek bu kuvvetleri hareket ettirmemelidir. Bu şekilde davranışı şimdiki düşmüş olduğu musibete karşı sabır kuvvetini etkili bir şekilde kullanmasını netice verir. İnsanın geçmiş ve gelecek ile irtibatı bu şekilde olmalıdır. Çünkü zeval- i elem lezzettir. Geçmişte çektiği sıkıntı ve ıstıraplar yerini sevinçlere saadetlere bırakmıştır. Hem de gelecek günler daha gelmemiş. Dövülmeden ağlamamak gerektir. Bu şuur ile hareket edilmezse sabır kuvveti dağılmış olduğundan içinde bulunduğu musibete karşı dayanamaz bir hale gelir. Musibet maalesef bir iken ikiye çıkar. Ancak geçmiş ve gelecek noktasında sabrını dağıtmaz ise var olan sabır kuvveti o musibete kâfi gelir.
Bir gün hasta biri; “Yüz gecedir ben başımı yastığa koyup yatamadım.” Diyerek sıkıntısını dile getiren bir zata Bediüzzaman Hazretleri:
“Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün, şimdi mesrur yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp şekvâ etme. Onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, madem daha gelmemişler; Rabbin olan Rahmânü’r-Rahîmin rahmetine itimad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, yoka vücut rengi verme. Bu saati düşün. Sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Bütün sabır kuvvetini bu saate karşı kullan. Rahmet-i İlâhiyeyi ve manevi mükâfâtı ve fâni, kısa ömrünü uzun ve ebedi bir ömre çevirdiğini düşün. Bu acı şikâyet yerine ferahlı bir şükret.”[4] Diyerek olması gereken hali kendisine izah etmiştir.
Netice olarak sabır, kurtuluşun anahtarıdır.
Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.
Sabır şükrü artırarak hayata lezzet ve kalite katar.